"Sakın Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanma! Bilakis
(onlar) hayatdardırlar, rableri katında rızıklandırılmaktadırlar.
Allah’ın kendilerine ihsanından verdiği şeylerle sevinirler ve
arkalarından kendilerine (henüz) katılamayanları : ‘Onlara hiçbir korku
yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.’ diye müjdelemek isterler!"
(Al-i imran-169,170)
Kalp
atışımızın adıdır şehadet. Arzu, özlem ve nihai güzelliktir. Damadın
gönlündeki gelin misali…
"Allah-u Ekber!"
Son sözü bu olmuştu Hüseyin’in. İhtimal ki Allah’ın büyüklerin büyüğü
oluşuna hakke-l yakin derecede şahit olmuş ve bu müşahede tekbir olup
dudaklarından dökülmüştü. Bu, yıllar yılı birbirinden uzak kalmış
sevgililerin kavuşurken yüreklerinden kopan çığlıktı. Dar’ul hizmet olan
dünyadan dar’ul ücret olan ahirete atılan ilk adım işte bu çığlığa, "Allahu
Ekber" hakikatinin haykırılmasına zemin hazırlamıştı.
"Allah-u Ekber!"
Son sözü bu olmuştu Hüseyin’in. İhtimal ki Allah’n
büyüklerin büyüğü oluşuna hakke-l yakin derecede şahit olmuş ve bu
müşahede tekbir olup dudaklarından dökülmüştü. Bu, yıllar yılı
birbirinden uzak kalmış sevgililerin kavuşurken yüreklerinden kopan
çığlıktı. Dar’ul hizmet olan dünyadan dar’ul ücret olan ahirete atılan
ilk adım işte bu çığlığa, "Allahu Ekber" hakikatinin haykırılmasına
zemin hazırlamıştı.
"Allah-u Ekber!"Son sözü bu olmuştu Hüseyin’in. İhtimal
ki Allah’n büyüklerin büyüğü oluşuna hakke-l yakin derecede şahit olmuş
ve bu müşahede tekbir olup dudaklarından dökülmüştü. Bu, yıllar yılı
birbirinden uzak kalmış sevgililerin kavuşurken yüreklerinden kopan
çığlıktı. Dar’ul hizmet olan dünyadan dar’ul ücret olan ahirete atılan
ilk adım işte bu çığlığa, "Allahu Ekber" hakikatinin haykırılmasına
zemin hazırlamıştı.
İslam güneşinin kapkara gecelere inat doğudan yükselmeye
başladığı yıllardı. Sene 1992. Kur’an; onca tahribata ve yıkıma rağmen,
ıslah etmek, dertlere deva olmak gayesiyle talebelerine bağrını açmıştı.
Allah’ın kelamına günden güne büyüyen bir rağbet vardı. "İza cae
nasrullahi…(Allah’ın yardımı geldiği zaman)" bir kez daha mü’min
gönülleri okşuyor, "We reeyten-nase yedxulune fidinillahi efwace(İnsanları
bölük bölük Allah’ın dinine girerken gördüğün zaman)" gözle görülüyordu.
İnsanlar fewc fewc Allah’ın evlerine, Kur’an’ın sıcacık iklimine
koşuşuyordu. Ve Kur’an aşıkları Resulullah’tan(s.a.v) ve selef-i
salihinden miras kalan bu yolu yürümenin heyecanını yaşamaktaydı.
Bülbülün güle aşkı misali Kur’an aşkıyla hakkı Allah’ın dinini,
taliplere haykırma azmindeydiler. Bunlar güzergahı Allah rızası olan bir
otobüsün yolcuları, lafzullahı terennüm eden bir tesbihin taneleri,
buram buram asr-ı saadet kokan bir bahçenin gülleriydi. Onlar asra
imanı, ihlası, sadakati ve şehadeti nakşedecek erler olup Bediüzzaman'ın
nurlu yolunun yolcuları, Rehber Hüseyin'in aşk kokan yarenleriydi.
Rabbaniler deryasının birer damlası olan bu insanlar "O razı olsa bütün
dünya küsse ehemmiyeti yok" diyecek derecede ihlasla İ’lay-ı
kelimetullahı yegane vazife bilen bir davanın davetçileriydi.
Yürekleri kainat genişliğinde olan bu Müslümanlar, Diyarbakır’ın Silvan
ilçesinin Küçücük ve şirin bir köyü olan Susa’da (Yolaç) Kur’an
hizmetini yapmaktaydılar. Allah’ın kelamı olan Kur’an-ı azimü-ş şanın
hakikatlerini yaşamak, paylaşmak ve yaymaya çalışmak Allah’ın sevgilisi,
Kainatın Efendisi Hz. Resulullah’tan kalan en kıymetli hazineydi ve
onlar bunun taşınma şerefine talip olmuşlardı. İnsanlar Kur’an
penceresinden baktıkça, karanlıklar dağılıyor, toplumda günden güne
yayılan İslam ahlakı, kulluk bilinci yerleşiyordu. Artık kula ve sair
yaratılmışlara kulluk sona eriyor, insanlar Allah’a kul olmanın hazzını
tadıyordu. Büyük-küçük İslam’ı yaşama azminde olan her bir gönül huzuru
bulmanın, namazlarını camilerde eda etmenin, Kur’an dersi alıp vermenin,
insanlar arasında Kur’an ahlakını, Resulullah(s.a.v) sevgisini yaymanın
verdiği duyguyla uçarcasına evlerine dönüyor, mutmain bir halde
başlarını yastıklarına koyup, mışıl mışıl uykulara dalıyordu.
Ancak tablo bundan ibaret değildi. Bir diğer taraf vardı ki, bu, doğan
güneşten rahatsızlık duyan, gözleri İslam güneşine kör yarasaların
rahatsızlığıydı. Karanlık gecelerin kapkara yüzleri olan bu güruh Mülhid
zihniyetin bölgesel temsilcilerinden başkası değildi. Gündüz onları
rahatsız ederdi. Zira kendilerine rab olarak kabul ettikleri
menfaatleri, heva ve hevesleri, kendilerine köle edindikleri insanlar
üzerindeki sinsi emelleri güneşin varlığıyla tehlikeye düşüyordu. "O
inkar edenlerin dostu ise tağuttur, onları nurdan karanlığa götürür"
ayetinin işaret ettiği bu bedbatlar İslam’dan rahatsızlık duyuyor ve
islama her fırsatta engel olmaya çalışıyordu. Bunu, İslam’ın adını
kullanarak da olsa yapmaktan geri durmayan ancak dini ‘afyon’ olarak
gören köhne bir zihniyetin temsilcileri olan bu güruh Hz. Adem’e karşı
büyüklenen Şeytanın ve şeytanın vekilleri olan Kabillerin, Nemrudların,
Firavun ve Ebu Cehillerin; kısacası hakkın karşısında batıl cephesinde
yer alan Müfsidlerin vazifesinin icrasına ve devamına talip bedbathlardı.
Tarihler 26 haziran 1992’yi gösteriyordu. Susa(Yolaç) köyünde bir *****a
akşamı. Mü’minler Allah’a karşı sorumluluklarını yerine getirmek
niyetiyle yatsı ezanıyla beraber camide toplanırlar. Namaz kılınır,
tesbihatlar yapılır. Bu sırada caminin etrafında bir ses işitilmiştir.
Camidekiler bunun ne olduğunu anlamaya çalışırken kapı tekmelenerek
içeri giren eli silahlı mülhidler mü’minleri dizerek nutuk atmaya
başlarlar. Bu çirkef anlayışlı karanlık çehreler İslami yaşama izin
vermeyeceklerini ağızlarından saçılan köpüklerle ifade ederler. "Sizi
şimdi elimizden kim kurtaracak?" sorusuna korkusuzca ve mü’mince
"Allah!" lafzı yükselir. Bunun üzerine daha da köpüren mülhidler bu
cesaret karşısında "Hani Allah! Hadi gelsin de sizi kurtarsın" diyerek
inkar kokan düşüncelerini saçarlar. Eller bağlanır. Ve zulümlerinde kan
emici Sırpları, Siyonistleri aratmayan bu mülhidler mü’minlere kurşun
yağdırmaya başlar. Karanlığa çekildiklerinde arkalarında Susa Köyü
Camisinde 10 şehid ve birkaç yaralı bırakmışlardır. Bulutlar dağılıp
dağlara çekildi. Ancak dağ bu katliama üzüldü. Sarsılıp yutmak istedi bu
zalimleri.
Zalimlerin
mü’minlere olan kini Buruc suresinde söyle açıklanır: "Bu kafirler,
mü’minlerden, sırf göklerin ve yerin mülkü kendisine ait, Aziz ve Hamid
olan Allah’a iman ettikleri için intikam aldılar. Allah her şeye
şahittir." Ve Cenab-ı Allah takib eden ayet-i kerimede zalimleri şu
şekilde uyarmaktadır: "Ama mü’min erkek ve kadınlara işkence ederek
onları dinlerinden çevirmeye uğraşanlar, eğer tevbe etmezlerse, onlara
cehennem azabı vardır. Yakıcı azap da onlaradır." Ve mü’minleri de
teskin edici şu müjdeyi vermiştir: "Şüphesiz iman edip salih amel
işleyen insanlara, içlerinden ırmaklar akan cennetler vardır. Bu, büyük
kurtuluş ve mutluluktur." İşte Allah’a verdikleri sözde durup, canlarını
Allah’a kurban olarak sunan unutulmaz Allah aşıklarının adları: Muhammed
Huseyn, Medeni, Mekki, M. Zeki, M. Said, Hacı Ahmed, M. Emin, Adnan, M.
Ali, Molla Abdülhalık. Allah kendilerine sınırsız lütuf ve ikramlarını
nasib etsin. Şehadetleri makbul olsun. Rabbimiz şehidleri ve yakınlarını
şefaat nimetiyle sevindirsin. Ve Allah bizleri de dünyadan iman ve
şehadet olmaksızın çıkarmasın.
Amin.
|