85 yaşında
anne Türkçe bilmediği için cezaevindeki oğlu ile görüşemiyor
Ankara
F Tipi 2 Nolu Yüksek Güvenlikli cezaevinde tutulan Yasin
Demir’in Türkçe konuşamayan annesiyle görüştürülmediği ortaya
çıktı. 2002 yılında sağlam girdiği Erzurum H-Tipi kapalı
cezaevinde hastalanan ve sürekli hasta olduğuna dair 7 defa
rapor almasına rağmen adeta ölüme terk edilen Yasin Demir’in,
büyük bir dram daha yaşadığı gün yüzüne çıktı. Yasin Demir’in
haftalık telefon görüşme hakkı, 85 yaşında Türkçe konuşamayan
annesiyle Kürtçe yaptığı gerekçesiyle engelleniyor. Yasin Demir,
Avukatına gönderdiği mektupla yardım istedi.
MEHMET
ÖZCAN /İBRAHİM TOPRAK
İSTANBUL
Ankara
Sincan 2 Nolu F Tipi cezaevinde tutulan Yasin Demir’in avukatına
gönderdiği mektup, kapalı kapılar ardında yaşananları, kimi
yetkililerin vurdumduymazlığını ve kendi durumunun içler acısı
halini gözler önüne seriyor.
Tutuklu
bulunduğu cezaevinde haftalık telefon görüşme hakkının sık sık
engellendiğini kaydeden Demir, gerekçe olarak ise Kürtçe
konuşmasının gösterildiğini söyledi. Annesinin 85 yaşında
olduğunu ifade eden Demir, Avukatına gönderdiği mektupta,
annesiyle Türkçe konuşamadığı gerekçesiyle görüşmesinin
engellenmesini kendi cezasından daha ağır bir ceza olarak
gördüğünü dile getirdi.Mektubunda resmi kurumların mahkûmların
hiçbir şikâyet ve sorunlarını dikkate almadığını çoğu kez cevap
verme ihtiyacı bile hissetmediğini belirten Demir, “Nasıl olsa
mahkûmdur, cezaevinde ise, her türlü eza ve cefa mubahtır.
Verilen cevaplar ‘buraya düşmeden önce düşünseydi, istediğin
yere şikâyet et’ gibi muameleler her zaman için bir mahkûmun
kaderidir” dedi.
HANİ
HERKES KANUNLAR ÖNÜNDE EŞİTTİ
Kanunların
her vatandaş için aynı olduğunu, kanunlarda din, dil, ırk, renk
ayırımının olmadığını, ayırım gözetmenin ise kanunen suç olarak
bildiğini belirten Demir, “Çocukların cezasını ebeveynlere
çektiren kanunlar mı var? Akrabalarımız, yakınlarımız niye
farklı muameleye tabi tutuluyor. Haklı olarak soruyorum, bir
Türk anne ile bir Kürt anne neden farklı muameleye tabi
tutuluyor? Bildiğim kadarı ile yasalarda Kürtçenin yasak
olduğuna dair bir şey yok. Üstelik devletin resmi televizyonu
cezaevinin içinde Kürtçe yayın yapıyor. Kürtçe gazete geliyor.
Kürtçe bilen personel her cezaevinde var. Üstelik 8 yıldır
cezaevindeyim, birçok değişik yerde bulundum hiçbirinde böyle
bir uygulama yoktu. Gerekçe ne olursa olsun, böyle bir hak-hukuk
çiğneme durumu haklı gösterilemez. PKK gibi örgütlerin
propaganda yapması bahane gösterilip, topluca herkesin en temel
hakları gasp edilmemeli. Devletin imkânları geniştir. Makul
çözümler bulur. Pireye kızıp yorganı yakma bir devlet-hükümet
politikası olamaz-olmamalı. Zaten bu ülkenin pek çok sorunu bu
tür mantıkların ürünüdür” şeklinde konuştu.
Aynı
cezaevinde kalan anadili Türkçe olan bir mahkûmun rahatlıkla
gidip ailesi ile konuşabildiğini vurgulayan Demir, “Aynı ülkenin
sözde eşit yurttaşları olarak sadece Kürdüm diye annemle,
bacımla, akrabamla konuşamıyorum. Üstelik inancım ve yaşam
felsefem gereğince milliyetçiliğe, ırkçılığa karşı olduğum halde.
Yetkililer bu sorunları bir an evvel ortadan kaldırmalı” diyerek
ayrımcılığın durdurulmasını istedi.
AİLESİ
PERİŞAN
Uzun
yıllardır eşinin adeta ölüme terk edildiğini söyleyen Yasin
Demir’in eşi Semiha Demir ise “Eşim yıllardır hepatit
hastalığının pençesinde. Yalnız başına bir hücrede tutuluyor.
Durumu affı gerektirdiği halde şu ana kadar yetkililer buna
sessiz kaldılar. Eşim kendi özel ihtiyaçlarını karşılayamayacak
durumda. Bunun yanında sadece basın üzerinde durduğu için
bırakılan bu durumda nice mahkûmlar oldu. Ancak inancının
gereğini yaşayan eşime şu ana kadar reva görülenlere sessiz
kalındı. Bir an evvel yetkililerin bununla ilgilenmesini talep
ediyorum” dedi.
GERGERLİOĞLU:
ANADİLİN YASAKLANMASI KABUL EDİLEMEZ
Cezaevlerinde mahkûmlara yönelik ayrımcılık ve hukuksuzlukların
son zamanlarda arttığına dikkat çeken Mazlum Der Genel Başkanı
Ömer Faruk Gergerlioğlu, “Bu kabul edilebilir bir hadise değil.
İnsanın anadilinin kullanımının yasaklanması mümkün değil.
Türkiye’de bir irade var maalesef kendisi gibi düşünmeyeni
cezalandırdığı cezaevinde bile tekrar cezalandırmaya çalışan bir
anlayışın tezahürleri bunlar” dedi.
İnsanların
anadilini rahat bir şekilde konuşmasının en temel insan
haklarından olduğunu vurgulayan Gergerlioğlu, “Şu anda Ergenekon
sanıklarının durumu ortada. En ufak bir sağlık sorununda bile
hemen tahliye edilip dışarı çıkarılan insanlar var. Buna karşın
başka mahkûmların en temel insan haklarının bile ihlal edilmesi
manidardır. Büyük bir çifte standart var. Bir taraftan hasta
olmadığı halde kendilerine hasta raporları aldıranlar, önemli
bir iddianameden dolayı dışarı çıkarılan mahkûmlar, öbür tarafta
en temel insani hakları ellerinden alınan diğer mahkûmlar. Bu
hukuk devletine yakışmayacak bir durum. Mazlum Der olarak bize
gelen şikâyetleri kendileri adına takip ediyoruz” şeklinde
konuştu.
Kaynak : Doğruhabergazetesi.com
Webmaster
03.
Ekim 2008
►Ağrı Mustazaf-Der’den Ramazan’da Muhtaçlara Sıcak Aş◄
Mustazaf-Der Ağrı Şubesi Ramazan ayı boyunca kimsesiz, muhtaç
ailelere sıcak yemek götürecek.
AĞRI-Mustazaflar
ile Dayanışma Derneği Ağrı şubesi bir projesini daha hayata geçirdi.
Mustazaf-Der Ağrı Şubesi mübarek Ramazan ayı boyunca fakir,
kimsesiz, muhtaç ailelere dernek aracı ile sıcak yemek götürüyor.
Evinde tek çeşit bile yemeği pişmeyen 50 aileye Ramazan ayı boyunca
her gün farklı yemekler olmak üzere 3 çeşit yemek götürüyor. Ramazan
ayı boyunca yemek verecek ailelerin belirlenmesinde aylar öncesinden
başladıklarını söyleyen Mustazaf-Der Gönüllü Muhtaç Aile Tesbit
Komisyon Başkanı Burhan Aslan, "Yardım etmeden önce ihtiyacı olan
muhtaç aileleri belirlemek bizim için hayli zor oldu."dedi.
Aslan;"Biz imkanlarımız
dahilinde, yardıma muhtaç insanlarımıza gerek maddi, gerek manevi
olarak yardım etmeye çalışıyoruz. Muhtaç ailelere yardımın zor kısmı,
gerçek hak sahiplerini belirlemektir. Gerekli ehemmiyeti
göstermezseniz ihtiyaç sahibi aileyi tespit etmede sağlıklı karar
alamazsınız ve bir şekilde vebal altına girersiniz. Bu duruma
düşmemek için fakir aile komisyonuyla aylar öncesinden
tespitlerimize başladık. Sık dokuyup ince eleyerek listemizi
oluşturduk" dedi.
Bu ay mübarek bir ay, bütün
insanlar bu ayda mutlu olmalı, Ramazan ayı boyunca sıcak yemek
bulamayan ihtiyaç sahibi aile kalmamalı. Müslüman olarak bu
hepimizin görevdir. Kur'an-ı Kerim’de İsra Suresi 26. Ayette
Rabbimiz şöyle buyuruyor: 'Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa
hakkını ver.' yine Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: 'Fakirleri
kollayıp gözetiniz. Aranızdaki zayıflar sayesinde Allah'dan yardım
görüp rızıklandığınızdan şüpheniz olmasın.' Eğer bu ayet ve
hadisleri şiar edinmeyip yolumuzu bu çizgilerle belli etmeseydik,
hüsrana uğramışlardan olurduk. Ayet ve hadislerin aksine hareket
etsek Allah-u Teâlâ’nın rızasından pay alamaz Hz. Peygamber'in
şefaatine nail olamayız. İnşallah-u Teala çizgimiz bu doğrultuda
devam edecektir." deyip konuşmasına son verdi.
(İLKHA)
Webmaster
02. Eylül 2008
►Mustazaf-Der Ağrı Şubesi'nden Huzurevine Ziyaret◄
Mustazaf-Der
Ağrı Şubesi yönetimi Huzurevini ziyaret ederek orada bulunan
huzurevi sakinlerinin dilek ve isteklerini dinleyip hayır
dualarını aldı.
AĞRI Mustazaflar ile
Dayanışma Derneği (Mustazaf-Der) Ağrı Şubesi açılmış olduğu
günden beri gerek özel dini gün ve gecelerde düzenlemiş
olduğu etkinlikler ve gerekse de yardıma muhtaç ailelere
yaptığı yardımlarla Ağrı halkının takdirlerini topluyor.
Yeni plan ve projeler hazırlayan Mustazaf-Der Ağrı Şubesi,
yönetim kadrosuyla ilk olarak Huzurevini ziyaret ederek
oradaki yaşlıların hayır duasını aldı.
Mustazaf-Der Ağrı
Şube'si yönetiminin kendilerini ziyaret etmesi huzurevi
sakinlerini çok sevindirdi. Sevinçlerini dile getiren
sakinler;"Allah hepinizden razı olsun Allah-u Teala
faaliyetlerinize faaliyet, gücünüze güç katsın" diyerek hep
bir ağızdan dua ettiler.
Mustazaf-Der Ağrı Şube
Başkanı Şaban Gökhan huzurevi sakinlerine yapmış olduğu
konuşmada; "Şunu bilmenizi isteriz ki dernek olarak bazı
prensipler çerçevesinde bir takım programlarımız var. Bu
programlarımızın takibindeki faaliyetlerimizde, insana saygı
ve hürmet özellikle yaşlı insanlara saygı ve hürmet
bulunmaktadır. Bir sivil toplum kuruluşu olarak yaşlı anne
ve amcalarımızı nasıl memnun edebiliriz, diyerekten siz
değerli büyüklerimizi ziyaret etmiş bulunmaktayız." dedi.
Gökhan konuşmasına
şöyle devam etti:" Biz Elhamdülillah Müslümanız,
derneğimizde İslam'i hasasiyetli bir dernek olduğu için bir
Müslümanın diğer bir Müslümanın halini sorması, sıkıntısına
ortak olması Müslümanlığın en güzel örneklerinden bir
tanesidir.Belki bu faaliyetimizi yeri geldiğinde aksatmışız
belki sizinle yeterince ilgilenememişiz bu acı bir tablodur."
İslam'ın gereği gibi
yaşanmamasından dolayı ortaya çıkan bazı tabloları eleştiren
Gökhan, "Eğer biz İslam’a İslam’ın değerlerine Hz.
Peygamber'in bıraktığı mirasa gerektiği gibi riayet edersek
bu acı tabloları görmeyiz, bu tablolar yaşanmaz, şuan ki
görünen tablonun tek sebebi gerçekten İslam’ı hakkıyla takip
etmememizdendir.” dedi.
Mustazaf-Der'in yapmış
olduğu ziyarete binaen Huzurevi Müdürü Şahin
Telhan;"Öncelikle Mustazaflar ile Dayanışma Derneği Ağrı
Şubesi'nin yapmış olduğu bu ziyaretten dolayı bütün
yöneticilerine tek tek teşekkür ediyorum. Biz elimizden
geldiğince büyüklerimizin huzurlu, mutlu yaşamalarına gayret
ediyoruz. İnşallah bu hassasiyeti sürdürmeye devam edeceğiz.
Mustazaf-Der'in bu tür aktivitelerinin devam etmesini
temenni ediyoruz." dedi.
Ziyaret Grup Vahdet'in
söylemiş olduğu ilahilerden sonra Şube yönetiminin huzurevi
sakinlerine almış olduğu hediyelerin verilmesiyle son buldu.
(İLKHA)
Webmaster
16. Ağustos 2008
HİZBULLAH
BASIN BÜROSUNDAN AÇIKLAMA
RAHMAN
VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA
HİZBULLAH CEMAATİNDEN
KÜRDİSTAN VE TÜRKİYE
MÜSLÜMAN HALKINA VE KAMUOYUNA
DUYURU
“Kim Allah'ı,
O'nun Resulünü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphesiz galip
gelecek olan Hizbullah’tır.” (Maide 56)
Uzun bir süredir derin
devlet mahsulü Ergenekon örgütlenmesine yönelik sözde bir operasyon
yürütülmektedir. Başta şunu belirtelim ki; bu tür örgütlenmeler ve
bunların karanlık ve kirli tüm eylem, ilişki ve faaliyetlerinin en ince
detayına kadar ortaya çıkarılıp kamuoyu ile paylaşılmasını gönülden
istemek ve dilemekle beraber, bu şekilde bir sonuca ulaşılacağına
inanmamaktayız. Çünkü bu operasyonlardan amacın, böyle kapsamlı ve köklü
bir sonuca ulaşmak olmadığını düşünmekteyiz. Aksi takdirde devletin
şimdiye kadar kendi vatandaşlarına karşı işlediği çok çirkin ve ağır
suçlar ortaya çıkacağı gibi Kemalist rejimin iç yüzünün de halk
tarafından anlaşılacağı ve görüleceği muhakkaktır. Böyle bir endişeden
dolayı bu gerçeklerin ortaya çıkmasına müsaade edilmeyeceği ve söz
konusu operasyonlarla zevahiri kurtarmanın amaçlandığı görülmektedir.
Şimdiye kadar ortaya
çıkan bilgi, belge ve gerçeklerin devede kulak misali çok küçük
kaldığını ve derin devletin mahiyetini ortaya çıkaracak gerçek bilgi ve
belgelerin gizlendiği ve gizleneceği kesindir.
Bununla birlikte,
yürütülen sözde operasyon bağlamında görsel ve yazılı basında bir çok
haber ve yorum yayınlanmaktadır. Son günlerde özellikle Fethullah hoca
grubuna bağlı basın yayın organlarında Hizbullah Cemaatini bu necis
Ergenekon yapılanmasıyla ilişkilendirme çabaları görülmektedir. Bunlar
da bu konuda üzerlerine düşeni yapma gayretindedirler. Her halinden
ısmarlama ve hayal ürünü olduğu anlaşılan bu yazı, doğruları
yansıtmadığından dolayı baştan sona çelişkilerle doludur. Bu grubun,
aynı istikamette masa başında ürettikleri hayal ürünü yalan ve
iftiralarına geçmişte de şahit olduk. Temelden yalan ve iftiraya dayalı
bu iddiaları tek tek ele alıp cevaplamayı bile gereksiz görmekteyiz.
Çünkü bölgenin Müslüman halkı bu haber ve yayınlardaki çelişki ve
iftiraları görecek kadar uyanık ve bilinç sahibidir. Örneğin; haberde
söz konusu edilen ve bu haberin önemli bir kaynağı olarak gösterilen
Molla Mansur Güzelsoy isimli Müslüman, Hizbullah Cemaatiyle beraber
olmadığı gibi böyle bir öldürülme de olmamıştır. Bu Müslüman yakalandığı
hastalık neticesinde İran’da vefat etmiş ve cenazesi Türkiye’ye
getirilmiştir.
Şecere-i Tayyibe olan
Hizbullah Cemaati bugüne kadar bu tür töhmet, yalan ve iftiralardan
etkilenmediği gibi bundan sonra da etkilenmeyecektir. Ayrıca pak ve
temiz olan Hizbullah’ın böyle düşmanca karalamalardan korkması ve
tedirgin olması da söz konusu değildir. Aksine herkesin eteklerindeki
taşları dökmesini, elinde ne tür bilgi ve belge varsa ortaya koymasını,
yalan ve iftira atma yerine gerçeklerin tüm detaylarıyla ortaya
çıkmasını arzuladığımızı herkesin bilmesini istemekteyiz. Hakkın ve
doğruların ortaya çıkmasından ancak suçlular korkar.
Hizbullah Cemaati,
böyle karanlık yapılanmalarla ilişkili olma bir yana, aksine bu tür
şeytani şebeke ve örgütlenmelerin sürekli olarak hedefi olmuştur.
Kuşatma, kontrol altına alma ve imha amacıyla Hizbullah Cemaatine
yönelik derin devletin bu örgütleri tarafından bugüne kadar bir çok
operasyon yürütülmüştür. “Kendi dilinden Hizbullah” Kitabında ve Hüseyni
Sevda sitesinde bu çerçevede bir çok bilgi ve belge kamuoyu ile
paylaşılmıştır. İnşallah bundan sonra da elimizdeki bilgi ve belgeleri
Müslüman halkımızla paylaşmaya devam edeceğiz.
Ancak bu münasebetle
Fethullah hoca grubuna birkaç söz söylemek ve bazı hatırlatmalarda
bulunmak isteriz.
Evvelen; dava
edindiğiniz ve din olarak iman ettiğiniz İslam’a bağlılıkta eğer samimi
iseniz, içinde bulunduğunuz bu hal, tavır ve eylemlerinizde İslam’ı ölçü
olarak almanız gerekir. Bu tavır ve söylemlerinizi; yani delilsiz,
mesnetsiz, belgesiz iftira ve ithamlarla karalama eylemlerini değil
İslami bir Cemaate karşı yapma, kafir bile olsa hiçbir insana karşı
böyle bir fiili işlemeye İslam cevaz vermemektedir.
Saniyen; bugün
atılımlar ve çıkarmalarla yerleşmek istediğiniz Kürdistan’a gelip rahat
faaliyet yürütme imkanını, bağlı bulunduğunuz derin devlet size
sağlamamıştır. Aksine Hizbullah şehidlerinin Allah yolunda akıttıkları
pak ve temiz kanlarının bereketiyle oluşan ortam sayesinde olmuştur.
Doksanlı yıllarda Kürdistan’da içinde bulunduğunuz zillet ve alçaltıcı
durumu unutmayın.
Rabien; sadece derin
devlete ve Kemalist rejime yaranmak için Kürt halkına hakaret içerikli
dizileri televizyonunuzda yayınlatmaktasınız. Gayri İslami ve gayri
insani olan bu ırkçı, şoven tutum ve tavrınızı İslami bir kamuflajla
yaptığınız için bu hatalarınızın bedelini Müslümanlar ödemektedir. Bunun
en büyük zararı insanları İslam’dan soğutmak olmaktadır. Her ne kadar
bölge halkı sizi iyi tanıyor ve gerçek yüzünüzü biliyorsa da Türkiye
genelinde bu yayınlarınızla iğfal ettiğiniz çok sayıda insan vardır.
Bölgedeki uzantınız unsurlar bile bu durumdan rahatsızlıklarını
gizlememekte ve gösterilen tüm tepkilere rağmen bu yanlışlıkta ısrar
etmeye devam etmektesiniz. Bunların hesabının, bu dünyada sorulmazsa
bile ahirette sorulacağını unutmayın.
Hamisen; Hizbullahi
Müslümanlara bu şekilde saldırma ve onları karalamanın nedeni, gerçek
kimliğinizin ve bağlantılarınızın ortaya çıkacağı telaş ve endişesi
içinde olduğunuz gibi bir tedirginlik gözlenmektedir. İçeride derin
devlet ve gayri meşru oluşumlarla, dışarıda ise uluslararası müstekbir
güçlerle var olan karanlık ilişkilerin ortaya çıkmasından en çok korkusu
olanlar sizler olmalısınız. Ayrıca Ergenekon operasyonunun tek tanığı
olan ve şu anda Kanada’ya yerleşen şahsın da sizin televizyonun
personeli olduğunu herkes bilmektedir…
Sözde İslami bir grubun
böylesine İslami ölçülerden uzak ve mesnetsiz yalanlarını, iftiralarını
ve kabih davranışlarını tel’in ediyoruz.
Yüce Allah her şeye
kadirdir ve elbette bir gün bunlar detaylı olarak ortaya çıkacaktır.
İslam’a ve Müslümanlara yönelik yapılan her türlü girişimi hassasiyetle
ve ciddiyetle takip etmekle birlikte, şimdilik sabır ve metanetle
bekliyor ve her şeyi Allah’a havale ediyoruz.
“Ey iman edenler!
Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda olunca sapan kimse size zarar
veremez. Hepinizin dönüşü Allah'adır. Artık O, size yaptıklarınızı
bildirecektir.” (Maide 105)
22 Temmuz 2008
Hizbullah Basın Bürosu
Huseynisevda
Webmaster
22. Temmuz 2008 ;
AKP'NİN KAPATILMASI
KÜRT HİZBULLAH'INA YARAR ( YORUMSUZ)
Fikret
Bila’ya konuşan AKP yetkilisinin tek doğru sözü ‘AKP kapatılırsa
Kürtlerle devletin bağının kopacağı’ydı. Aslında durum bilinenden daha
da tehlikeli. AKP kapatılırsa Kürtçü-İslamcı bir parti kurulup en
azından önümüzdeki yerel seçimlerde bölgede belediye başkanlıkları
kazanılabilir.
Bölgede Türk medyasının ilgi göstermediği gelişmeler oluyor. Örneğin
geçtiğimiz haftalarda Yüksekova’da DTP taraftarları Hizbullah’a
yakınlığıyla bilinen market ve derneklere saldırdılar. Bunun
karşılığında Hizbullah’a yakın kişiler Batman’da basın açıklaması yaptı
ve açıktan PKK ve DTP’yi uyardı. Yapılan basın açıklamasında altı
çizilen bölümler şu şekilde:
“Bizim inancımız ve misyonumuz yeryüzünün tüm halkları gibi Kürt
halkının da tüm haklara sahip olmasını savunmayı gerektiriyor.
Bunu
insani ve İslami bir görev biliyor, bu sorumluluğumuzu yerine getirmek
için de kınayıcıların kınamalarına; baskı, tehdit ve şantajlara aldırış
etmeksizin tavır ve yaklaşımlarımızı ortaya koyuyoruz. ...Son zamanlarda
sıkça tekrarlandığına tanık olduğumuz üzere, elinde “Kürt sorunu”
kartını taşıyan DTP’lilerin İslami değerlere yönelik aşağılayıcı ve
saldırgan bir dil kullanmaları ve DTP’li bazı grupların Mustazaf-Der
gibi İslami kurumlara yönelik kışkırtıcı ve düşmanca saldırılar
düzenlemeleri, ne göz ardı edilebilir, ne küçümsenebilir, ne de tepkisiz
kalınabilir eylemlerdir. ...PKK hareketi ya da DTP gibi partiler yayın
ve söylemlerinde Müslüman kesimlere karşı kullandıkları aşağılayıcı ve
saldırgan dili keskinleştirmekte bir beis görmezken, birilerinin kalkıp
bize “Kürt sorunu”nu göstererek bu saldırganlıkları göz ardı etmemizi
istemesi, İslami değerlerimizi ve kimliğimizi satışa getirmemizi
istemekten başka bir şey değildir. ...Ülkemizdeki havanın ne denli puslu
olduğu akıl sahibi herkesin kabul ettiği bir gerçektir. Böyle ortamlarda
en çok başvurulan yöntem de kuşkusuz ki ‘provokasyon’dur.
Karanlık
çevrelerin karanlık amaçlarla çıkarmaya çalıştığı çatışma ortamlarından
sakınmak, başlıca sorumluluğumuz olmakla birlikte, ‘provokasyon’
söylemleriyle, İslami değerlere ve Müslüman kardeşlerimize yönelik
saldırı ve sataşmaları görmezlikten gelmek de işlenebilecek en büyük
günahtır. ‘Ben Müslümanım’ diyen hiç bir kimse mukaddesatını ve
kardeşlerini yalnız bırakarak bu günaha bulaşamaz. ...O halde her şeyden
önce DTP’liler İslam ve Müslümanlar karşısındaki konumlarını gözden
geçirme durumundadırlar; eğer birileri provokasyon çıkarmaya
çalışıyorsa, bu provokasyonları etkisiz kılmak öncelikli olarak
DTP’lilerin omuzlarındaki bir görevdir. Umuyoruz ki, İslami değerlere ve
Müslüman kardeşlerimize yönelik sürdürülen saldırı ve sataşmalar
karşısında DTP’liler gereken sorumlu adımları atar ve bu haince ve
kalleşçe işlere kalkışan ‘provokatör’lere karşı kesin tavırlarını
alırlar ve bunu da kamuoyuna deklare ederler.”
DTP’yi protesto için toplanan kalabalığın sloganları daha keskin bir dil
içeriyordu. Bu protestodan sonra Batman’da DTP’lilerin Hizbullah’a aracı
gönderip onlardan özür dilediği kaydediliyor. Bu özürü Hizbullah’ın
kabul edip etmeyeceği PKK sempatizanlarının Hizbullah’ı yeniden hedef
alıp almayacağına bağlı olacak. Bu gelişmelere ek olarak Kürt
Hizbullahı’nın 2004’ten bu yana daha çok Kültürel yayıncılığa ağırlık
verirken siyasi bir dergiyi de sessiz sedasız yayına soktukları
görülüyor. Dergide “Kürt sorununa bakışımız”, “Hizbullah açısından
camiler”, “Mekke döneminin son üç yılı” başlıklı yazılarda verilen
siyasi mesajlar dikkat çekiyor. Şimdiye kadar aktif siyasete mesafeli
duran Hizbullah örgütünde görülen bu ani hareketliliği, örgütün siyaset
sahnesine çıkma çabası olarak yorumlayanlar da mevcut.
Ortalık çok sisli ve şimdiden önümüzdeki seçimlerin neye gebe olduğunu
bilemeyiz ama bölgede çok aktif bir oyuncu olmaya başlayan Kürt
Hizbullahı’nın bölgedeki camilerin nerdeyse yarısını yeniden eline
geçirdiği kaydediliyor. İşin tuhafı devlet hukuken bu camilere bir şey
yapamıyor. Çünkü mevzuata göre öyle bir cami görülmüyor.
Mevzuattaki
boşluktan dolayı izinsiz özel dersane açamazken, izinsiz özel okul
açamazken, özel anaokulu bile açamazken özel cami açılabiliyor. Diyanet
de bu camilere görevli atayamıyor. Atamak istese bile kadro yok. Bütün
bu gelişmeler birlikte düşünülürse bölgedeki dinî duyarlılığı oya
dönüştürüp politik alana getiren tek parti AKP’nin kapatılmasının
Hizbullah’a yarayacağını söylemek için kâhin olmaya gerek yok. Bu
çıkmaz, bölgede DTP/PKK çizgisi ile İslamcı Kürtler arasında giderek
derinleşen mücadeleyi yakından etkileyecektir. 1990’lı yıllardaki gibi
PKK ile Hizbullah arasında yeniden bir çatışma başlar mı bilinmez ama
PKK sempatizanlarının Mustazaf-Der gibi derneklere saldırıları devam
ederse Hizbullah’ın buna sessiz kalacağını hiç sanmıyoruz.
Taraf
Webmaster
29.Haziran.2008
Fethullah Gülen'in beraat kararı kesinleşti
( YORUMSUZ )
Yargıtay
Ceza Genel Kurulu, Başsavcı Yalçınkaya'nın yaptığı 'Fethullah Gülen
hakkındaki dava zaman aşımından düşsün' talebini reddetti. Kurul, Gülen'le ilgili beraat kararının onanmasını yerinde buldu.
Fethullah Gülen hakkında 28 Şubat sürecinin ardından açılan davada önce Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi beraat kararı verdi. Ardından Yargıtay 9. Ceza Dairesi, beraati oybirliğiyle onadı. Son sözü dün Yargıtay Ceza Genel Kurulu söyledi. Beraate yapılan itirazı reddeden Kurul, 'suçlamaları kanıtlayacak hiçbir delil yok' tespitini paylaştı.
Dönemin Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcısı Nuh Mete Yüksel, 31 Ağustos 2000'de somut hiçbir delile dayanmayan ve önyargılı yorumlardan oluşan 79 sayfalık bir iddianameyle dava açmıştı. Yüksel, Gülen hakkında önce idam istemiyle soruşturma başlatmış, sonuç alamayınca TMK'nın 7. maddesinin 1. fıkrasından dava açmıştı. Yüksel, 'Laik devlet yapısını değiştirerek yerine dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurup, bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunmak' iddiasıyla Gülen hakkında 5 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası talep etmişti. Savcı Yüksel'in açtığı dava, hukuk çevrelerinde 28 Şubat sürecinin devamında açılan davalar kapsamında değerlendirilmişti.
KAYNAK HAKSÖZ
Webmaster
25.Haziran.2008
ALMANYA' DA ROJ TV'YE YASAKLAMA
( YORUMSUZ )
Almanya İçişleri Bakanlığı, Roj TV'nin Almanya'da
herhangi bir faaliyette bulunmasını yasakladı. Bakanlıktan yapılan
açıklamada, İçişleri Bakanı Wolfgang Schaeuble'nin, Danimarka'da yayın
yapan Roj TV ile 'Mesopotamia Broadcast' adlı yayın kuruluşunun
faaliyetlerini 19 Haziran'da yasakladığı belirtildi.
Açıklamada, yasağın, söz konusu yayın kuruluşlarına program hazırlayan,
merkezi Wuppertal kentinde bulunan Alman 'VIKO Fernseh Produktion GmbH'
adlı kuruluşun kapatılmasına ve adı geçen tüm kuruluşların mal
varlıklarına el konulabilmesine imkan verdiği kaydedildi. Roj TV'nin
Almanya'da faaliyetleri 1993 yılında yasaklanan PKK'nın propaganda
televizyonu olduğu ve uydu üzerinden Almanya'da da yayın yaptığı
hatırlatılan açıklamada, örgütün sözcülüğünü yapan bu yayın organının
bir anlamda bugüne kadar PKK'nın faaliyetlerini sürdürmesine yardımcı
olduğu ifade edildi. Açıklamada, adı geçen yayın kuruluşunun, örgütün
şiddete başvurmasını desteklediği ve Türkiye'de saldırılar düzenlemek
için üye bulmaya çalıştığı kaydedildi. Yasak kararlarının 19 Haziran
2008 tarihinde Danimarka ve Wuppertal kentinde bulunan kuruluşlara
iletildiği kaydedildi.
KAYNAK HAKSÖZ
Webmaster
25.Haziran.2008
MUSTAZAF-DER ÜYELERİNE TAHLİYE (YORUMSUZ)
Altı ay önce Konya ve Diyarbakır'da eş zamanlı olarak gözaltına alınıp
tutuklanan 40 Mustazaf-Der üyesinden tutuklu son 12 kişinin bırakılması
ile bu dosyadan tutuklu Mustazaf-Der üyesi kalmadı.
ADANA-Bu
gün 10.00'da Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmaya 12’si
tutuklu, 24 tutuksuz olmak üzere 36 kişi katılırken, 7 kişi mahkemeye
gelmedi. Görülen mahkeme sonucu aralarında Mustazaf- Der Diyarbakır
Şubesi Başkanı Cemal Elelçi, Mustazaf Der Konya Şubesi eski Başkanı
Özkan Yaman ve yardımcısı M. Zülfü Tan'ın da bulunduğu tüm tutuklular
serbest bırakıldı. Bırakılan 12 tutuklu Konya E Tipi Kapalı Cezaevindeki
resmi işlemlerinin tamamlanması için tekrar Konya'ya götürüldü.
Mahkeme sonunda, Diyarbakır Şube Başkanı Cemal Elelçi, Konya Şube
Başkanı Özkan Yaman, M. Zülfü Tan, Abdullah Musilioğulları, Abdurrahman
Yılmaz, Adnan Damlacı, Ferhat Ek, İrfan Demir, Mehmet Özaras, Mehmet
Tunç, Mehmet Kaya, İdris Elhaman tahliye edildi. Böylelikle bu davadan
tuttuklu sanık kalmadı.
Mahkeme ile ilgili kısa bir açıklama yapan Mustazaf-Der'in Konya Şubesi
yeni Başkanı Abdulgani Tarhan; "Derneğimizin faaliyetlerini engelleme
yolunda bizlere birçok iftirada bulunuldu. Altı aydır Konya derneğimize
karşı bir linç girişimi olmuştur. Hamd olsun kısa bir süre sonra tüm
tutuklu kardeşlerimizin serbest kalması ile bu iftiraların birer
yıldırma hareketi olduğu ortaya çıkmıştır. Yalnız şu bir gerçek ki, bize
karşı büyük bir iftira atılmış ve bu asılsız iddiayı medya günlerce ilan
edip kamuoyunu yanlış bilgilendirmiştir. Bir söz var çamur at tutmazsa
izi kalır. Mustazaf-Der olarak tüm medyaya ve özellikle hakkı
haykırmaktan çekinmeyenlere seslenmek istiyoruz. Bizleri karalamak,
hizmetlerimizden alıkoymak için iftiralar atıldı. Bu iftiraların asılsız
ve mesnetsiz olduğu bugün bizatihi mahkemece de benimsendi. Altı aydır
bize atılan iftiraları araştırmadan doğruymuş gibi haber geçenler bugün
bu tahliyeyi ve yaptıkları haberlerin de asılsız olduğunu kamuoyuna ilan
etmelilerdir" dedi.
AİHM,
Hizbullah Tarafından Kiralanan Evin Bahçesinde Cesedi Bulunan Zehra
Vakfı Başkanı İzzettin Yıldırım'ın Yakınlarına ve Tutuklanan 3 Kişiye Yüzbinlerce Dolar Ödenmesine Hükmetti.
Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince (AİHM)
görülen iki Hizbullah davasında kusurlu bulunarak ağır para cezalarına
çarptırıldı.
AİHM, Hizbullah tarafından
kiralanan evin bahçesinde cesedi ortaya çıkarılan Zehra Vakfı Başkanı
İzzettin Yıldırım'ın yakınlarına toplam 90 bin, Hizbullah üyesi
oldukları gerekçesiyle tutuklanan üç kişiye de toplam 25 bin euronun
ödenmesine hükmetti.
Strazburg'da faaliyet gösteren
AİHM, 2000 yılında Hizbullah
tarafından kiralandığı belirtilen bir evin bahçesinde cesedi ortaya
çıkarılan Zehra Vakfı Başkanı Şemsettin Yıldırım'ın yakınlarının
başvurusu üzerine açılan davada Türkiye'yi haksız buldu.
Mahkeme, öldürmeden önce işkence gördüğü belirlenen Yıldırım'ın
cesedinin ortaya çıkarılmasının ardından başlatılan soruşturmada
eksiklikler bulunduğu gerekçesiyle Türkiye'yi, Yıldırım'ın 7 yakınına
manevi tazminat olarak toplam 84 bin, mahkeme masrafları olarak da 6 bin
euroyu ödemeye mahkum etti.
Bu arada, Hizbullah üyesi oldukları gerekçesiyle tutuklanan üç kişinin
şikayeti üzerine açılan davayı da karara bağlayan
AİHM, kötü muamele yapıldığını,
özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle manevi
tazminat olarak toplam 23 bin, mahkeme masrafları olarak da 2 bin
euronun ödenmesine hükmetti.
(ANKA)
Webmaster
17.Haziran.2008
Hizbullahçı Seyyitoğlu ve arkadaşlarına tahliye (Yorumsuz)
ABD
eski Başkanı Bill Clinton’a suikast planı
ABD eski Başkanı Bill Clinton’a suikast
planı yapan ve eylem krokileriyle birlikte İstanbul Pendik’te düzenlenen
bir operasyonla yakalanan Hizbullah’ın kurucusu Ahmet Seyyitoğlu, 10 yıl
hapis cezasına çarptırıldı. Seyyitoğlu ile birlikte yargılanan 5 sanık
hakkında da çeşitli hapis cezaları verildi.
Hizbullah örgütünün çekirdek kadrosu arasında yer alan ve öldürülen
örgüt lideri Hüseyin Velioğlu’nun yardımcılığını yapan, Hizbullah’ın
şura üyesi tutuklu sanıklar Ahmet Seyyitoğlu ile Sait Ketme, Hayrettin
Dağ ve biri itirafçı tutuksuz 7 sanığın yargılanmalarına Diyarbakır
5’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. Duruşmada 7 yıldan beri
tutuklu yargılanan 3 sanık hazır bulunurken, tutuksuz sanıklar
katılmadı.
Sanık Ahmet Seyyitoğlu, “Hizbullah içerisinde arabuluculuk görevi
üstlendim, örgütsel faaliyetlerim oldu, ancak hiçbir eylem talimatı
vermedim” dedi. Sanık Hayrettin Dağ ile Sait Ketme de, “Örgütün askeri
kanadında yer almadık. Kimseyi öldürmedik. Hizbullah içindeki
faaliyetlerimiz siyasi faaliyetlerle sınırlıdır” diye ifade verdi
CLİNTON'A BİLE SUİKAST PLANLAMIŞ
Mahkeme, Hizbullah kurucularından Ahmet Seyyitoğlu’nu, Hizbullah lideri
Hüseyin Velioğlu’nun yardımcılığını yaparak örgütün stratejisinin
belirlenmesinde önemli rol üstlenip örgüt şurasında yer almak,
Türkiye'yi ziyaret eden ABD eski Başkanı Bill Clinton'a suikast eylemi
planlayıp daha sonra vazgeçmek, yaz aylarında Adıyaman Nemrut Dağı’nı
ziyarete gelen turistlerin kaçırılması için plan yapmak, köylere fahri
imamlar göndermek, yöredeki aileler arasında yaşanan kan davaları,
kadın, kız meselelerinden doğan ihtilafları çözmek için Hizbullah adına
faaliyet yürütmek, örgüt sorgucusu Abdulaziz Tunç’u itirafçılıktan
vazgeçirmek için eşini kaçırma planı yapmak suçlarından TCK’nın 314/2
maddesi uyarınca 12 yıl hapis cezasına çarptırdı. Ceza daha sonra 10
yıla indirildi. Müebbet hapisle yargılanan Seyyitoğlu’nun, 15 kişinin
öldürülmesi eylemi sabit görülmediği için, tutuklu kaldığı 7 yıllık süre
cezasını karşıladığı gerekçesiyle tahliyesine karar verildi.
Ömür boyu hapisle yargılanan tutuklu sanıklar Sait Ketme 10 yıl,
Hayrettin Dağ ise 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı, iki sanık da
tutuklu kaldıkları süre cezalarını karşıladığı gerekçesiyle tahliye
edildi. Sanıklar Yusuf ve Salih Barlak’ın işledikleri suçun 5 yıllık
zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle ortadan kaldırılmasına, Vechettin
Çelebi, Şemsettin Balin, Mehmet Sait Rüzgar, Abdurrahman Ekinci’nin ise
beraatlerine karar verildi. İtirafçı Mehmet Fadıl Işık ağırlaştırılmış
müebbet hapisle cezalandırıldı, cezası daha sonra güvenlik güçlerine
örgütü çökertecek bilgi ve belge sağladığı gerekçesiyle 9 yıla
indirildi.
BATMAN’da
Hizbullah örgütünün askeri kanadında tetikçi olarak yer alıp 3 kişinin
öldürülmesi, 2 kişinin de yaralanması eylemlerine katıldıkları
iddiasıyla yargılanan 3 kişi, ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına
çarptırıldı.
Batman’da 1994- 1996 yılları arasında Hizbullah’ın askeri kanat
yapılanmasında tetikçi olarak yer alıp, 3 kişinin öldürülmesi, 2 kişinin
de yaralanması eylemlerine katıldıkları iddiasıyla 2’si tutuklu 6
sanığın yargılanmasına Diyarbakır 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam
edildi. Duruşmaya tutuklu sanıklar Nurettin Irmak ile Ahmet Damar
katılırken, tutuksuz 4 sanık katılmadı. Sanıklar hiçbir eyleme
katılmadıklarını öne sürerek tahliyelerini istedi.
Mahkeme, tutuklu sanıklardan Nurettin Irmak ile Ahmet Damar ve tutuksuz
sanık Mehmet Selim Çelik’i, ‘ örgüt adına silahlı eylemlerde bulunmak,
açık ve dekolte giyindiği için Nazlıhan İnatçı’yı satırla yaralamak,
aynı olayda Hikmet Bal adlı kişiyi ise kafasına çekiç ile vurup beyin
kanaması sonucu ölümüne neden olmak’tan TCK’nın 146/1 maddesi uyarınca
ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına çarptırdı. Sanıklardan Irmak
ile Damar’ın pişmanlık taleplerini ise mahkeme samimi bulmadığı için
kabul etmedi. Mehmet Selim Çelik hakkında yakalama kararı çıkartıldı.
Örgüte yardım yataklık eden tutuksuz sanıklar Hayrettin Batu, Ahmet Arı,
Mahmut Barlak’ın dosyasının ise, zamanaşımı nedeniyle ortadan
kaldırılmasına oy birliğiyle karar verildi.
Özgür CEBE/DİYARBAKIR, (DHA)
Webmaster
12.Haziran.2008
Tarihin en büyük siyasi münafığı (HABER-YORUM)
1991 yılında yayınlanan kitabında "Anayasa Mahkemesi
demokrasinin şartı değildir" diyerek kapatılmasına yeşil ışık yakan
Süleyman Demirel'in bugün 'cübbeli darbe'ye destek...
Anayasa Mahkemesi'nin, Meclis'in yetkisini gasp eden “cübbeli
darbe”sine, “1960 ihtilali böyle bir imkân olmadığı için geldi. O
zaman da Meclis 'Bizi halk seçti, ne istersek yaparız'
anlayışındaydı. O gün şimdiki gibi Anayasa Mahkemesi olsaydı,
ihtilal olmadan halledilirdi” sözleriyle destek veren eski
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e Özal dönemi Bakanlarından Hasan
Celal Güzel, “Demirel, tarihin en büyük siyasi münafığı” diye cevap
verdi. Vakit'e konuşan Güzel, Demirel'in sözlerinde hiçbir tutar yan
kalmadığını ifade ederek, “Bu sözler yıllardır ismini kullandığı
merhum Adnan Menderes'e bir ihanettir. Demirel, kendisinin 12 Mart
1971 Muhtırası ve 12 Eylül 1980 darbesinde şapkasını alıp gittiği
günleri unutmuş görünüyor. Her iki dönemde de Anayasa Mahkemesi
vardı. Bunlar hiçbir anlamı olmayan saçma sapan sözlerdir. Anayasa
Mahkemesi'nin kararı tam bir 'cübbeli darbedir', Demirel'in
saçmalıkları da bunu meşrulaştırmaya yetmez” dedi.
“TARİHE EN BÜYÜK MÜNAFIK OLARAK GEÇECEK”
Meclis'in 411 milletvekilinin oyuyla dünyanın hiçbir yerinde
olmayan, Türkiye'de de hiçbir yasada geçmeyen çağdışı bir yasağa son
vermek için girişimde bulunduğunu ifade eden Güzel, “Demirel'in
dediği gibi Meclis'in, 'her istediğimi yaparım' dediği de yok.
Meclis milletin kendilerine verdiği yetkiyi doğru bir şekilde
kullanmıştır. Burada hukuksuzluk ve yetki gaspında bulunan Anayasa
Mahkemesi'dir. Demirel jakobenleri desteklemek için o kadar
saçmalamaya başladı ki, tevil etmesi mümkün değil. 1991 yılında Yeni
Asya Yayınları tarafından neşredilmiş Demirel'e ait 'İslâm,
Demokrasi, Laiklik' adlı kitapta açıkça, 'Anayasa Mahkemesi
demokrasinin şartı değildir' diyerek Anayasa Mahkemesi'nin
kapatılabileceğini bile savunuyor. Dünyanın en büyük siyaset
münafığı olarak tarihe geçecek olan Demirel, elbette bunlar
karşısında da yine 'dün dündür, bugün bugündür' diyecek” şeklinde
konuştu.
“HALKLA İŞİ KALMAYINCA MASKEYİ ÇIKARDI”
Yıllardır gerçek yüzünü gizleyerek inançlı insanların sırtından
geçinen Demirel'in maskesinin düştüğünü ifade eden Güzel, şunları
söyledi: “Demirel'in 84 yaşında maskesi düşmüş, gerçek yüzü ortaya
çıkmıştır. 84 yaşında, aslında halkın değerlerine hep tepeden
baktığı, inanmadığı, halkın inançlarını kesinlikle paylaşmadığı ama
oy almak için onlara yakınmış gibi göründüğü ortaya çıkmıştır. Artık
halktan beklediği bir şey kalmayınca gerçek yüzünü göstermiştir. Bu
gerçek yüz, yıllarca mücadele ettiği CHP'nin yanında yer alan bir
yüzdür. Bir siyasetçi için ne kadar kötü bir akıbettir. Temenni
etmeyiz, Allah ne kadar yaşatır bilmeyiz ancak Demirel'e emr-i Hak
vaki olduğunda bildiğimiz ve emin olduğumuz bir şey var; tabutunun
arkasından jakoben bürokratlar, CHP'liler ve birkaç Ispartalı
akrabasından başka hiç kimse yürümeyecek. Acınacak bir durumda.”
“DEMİREL SAF EKSİLTİYOR”
Demirel ile uzun süre siyaset yapan bir ünlü politikacı ise isminin
mahfuz tutulmasını rica ederek şunları söyledi: “Demirel, kendisini
'Nurlu Süleyman' olarak tanıttığı günlerde ölseydi cenaze namazına
orta boy bir caminin avlusunu dolduracak kadar cemaat gelirdi.
Demirel, her millet düşmanı tavrıyla cemaatinden bir saf eksiltiyor.
Zaman içinde gerçek yüzünü ortaya koyan Demirel, 28 Şubat'ın
hareketli günlerinde ölseydi cemaati yarım avlu kadar olurdu. 367
krizinin söz konusu olduğu günlerde ölseydi cemaati çeyreğin altında
olurdu. Bugün ölse, o da menfaatlenenlerin gayretiyle birkaç saf
cemaati olur. Onlar da artık ya saflar, ya da Demirel'lerin deposunu
benzinle doldurduğu birkaç minibüsle taşınanlar olur.”
vakit
Webmaster
09.06.2008
MUSTAZAF-DER
ÜYELERİNE 3 TUTUKLAMA ( YORUMSUZ)
Adana Mustazaf-Der üye ve
gönüllüle-rine yönelik yapılan operasyonda 3 kişi tutuklandı
Mustazaf-Der
üyelerine yönelik yapılan operasyonda 3 kişi tutuklanırken, mahkeme
önünde toplanan tutuklu yakınlarından da ayrıca 4 kişi gözaltına alındı. ADANA- Adana TEM'in Mustazaf-Der üye ve
gönüllülerine yönelik 04.06.2008 sabah saatlerinde düzenlediği
eş zamanlı operasyon da göz altına alınan 12 kişiden 3’ü
tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Bu gün 09.00 sıralarında Adana Adliyesine
getirilen 12 sanığın savcılık sorgusundan önce Tem şubesi
polislerinin sanık yakınlarına hakaret edip adliyeden çıkarmak
istemesi üzerine adliye binasında arbede çıktı. Tem polisleri
sanık yakınlarını darp etti. Araya giren sanık avukatları Avukat
Hüseyin Yılmaz ve Abdulgani Orhan’da polisin hakaret ve
itişmelerine maruz kaldı. Bu arbede sonucunda darp edilen sanık
yakınlarından Mehmet Aksu, Orhan Aksu, Adem Kösedağ ve Emrullah
Karabulut apar topar gözaltına alınarak yarın savcı karşısına
çıkarılmak üzere 5 Ocak Karakoluna götürüldüler.
Saat 10.00 da başlayan ve
12.00 da son bulan savcılık soruşturmasında şüphe üzere
gözaltına alındıkları söylenen Mustazaf Der Adana Şube Başkan
Yardımcısı Selahaddin Yeniay ile Dernek üyeleri Yılmaz Geçer,
Nusrettin Kınay, Hasan Süslü, Ekrem Ertaş, Gıyasettin ve
Abdurrahim Saylık mahkemeye çıkarılamadan savcılıkta sebest
kaldılar. 13.30 da Sorgu Hakimliğine çıkarılan son 5 kişiden;
Mehmet Celal Karahanlı ve Abdurrahim ölmez serbest bırakılırken;
Veysi Alpsoy, Murat Sülün ve Sultan Altunkaynak tutuklanarak
cezaevine gönderildiler.
Öte yandan suçsuz ve
mesnetsiz gözaltına alınarak mağdur edildiklerini söyleyen
Mustazaf-Der yetkilileri bu olaylarla ilgili basına açıklaması
yapacaklarını belirttiler.
Adana Terörle Mücadele Şube
ekipleri, Mustazaf-Der üyesi oldukları bildirilen şahısların evlerine eş
zamanlı yaptıkları baskında 12 kişiyi gözaltına aldı.
Terörle Mücadele ekipleri bugün 7.00 sıralarında Mustazaf-Der üyesi olan
şahısların evlerine eş zamanlı baskın düzenledi. Mustazaf-Der’in Adana
şubesi başkan yardımcısı Selahaddin Yeniay’ın da aralarında bulunduğu 12
kişi “terör örgütüne üye olma” suçlaması ile gözaltına alındı.
Selahaddin Yeniay’ın yanı sıra gözaltına alınan Mustazaf-Der’in Adana
Şubesi yönetim kurulundan oldukları bildirilen Yılmaz Geçer, Hasan
Süslü, Ekrem Ertaş, Sultan Altunkaynak, Murat Sülün, Veysi ve henüz
isimleri belirlenemeyen diğer şahıslar Adana Emniyet Müdürlüğü binasına
götürüldü. Operasyonun ardından emniyet binası önüne gelen zanlı
aileleri, gözaltındaki yakınları ile görüşme talebinde bulundu. Görüş
talepleri red edilen ve dağılmamaları halinde karşı gelenlerin de
gözaltına alınabileceği uyarıları üzerine aileler ile polis arasında
küçük çaplı arbede yaşandı. Terör şubesinden bir görevlinin,
gözaltındakiler ile görüşmelerinin mümkün olmadığını, ancak
avukatlarının görüşebileceğini ve en geç dört gün içinde sanıkların
mahkemeye çıkarılacaklarını söylemesi üzerine sanık aileleri avukat
çağırdılar.
Hakkari Yüksekova Doğruhaber Gazetesi dağıtımcıları Cemal Özbek ve
Mücahit Durna, Oryent İş Merkezindeki abonelerine geçen hafta gazete
dağıtmak isterlerken, bu iş hanında bulunan Memozin İnternet Cafenin
sahibi Doğan Aydın tarafından 'bu gazeteyi burada dağıtmayacaksınız'
şeklinde tehditler almışlardı. Gazetenin bu haftaki sayısını dün akşama
doğru dağıtmak için tekrar bu iş hanına gidince, yine Doğan Aydın ve 40
yandaşı ile gazete dağıtımcılarına saldırdılar. Bu olayı görüntülemek
isteyen İlke Haber Ajansı Muhabiri Sayim Yüksek'e de fiili saldırı da
bulundular. Muhabirimizin fotoğraf makinasını gaspettiler. Gazete
dağıtımcılarından Mücahit Durna'nın abisi A.Latif Durna olay yerine
gelince saldırganlar bu sefer A.Latif Durna'ya saldırdılar. İş hanında
bulunan Durna Ailesinin yakınlarının araya girmesi ile ancak gazete
dağıtımcıları saldırganların ellerinden alınabildiler. Hastanaye
kaldırılan gazete dağıtımcıları ve A.Latif Durna'nın boyun ve yüz
bölgesinde yaralanmalar olduğu tespit edildi. Güvenlik güçleri saldırıya
uğrayanların ifadesine başvurdu. Şu ana kadar saldırganlar ile ilgili
herhangi bir işlem yapılmadı.
Olayla ilgili görüştüğümüz Doğruhaber Gazetesi Genel Merkezi şu
açıklamalarda bulundu: "Öncelikle bu saldırıdan dolayı yaralanan
kardeşlerimize geçmiş olsun diyor, Yüce Allah'tan şifa diliyoruz.
Gazetemiz icra ettiği fonksiyon itibarıyla tüm halkımıza haberciliği
ilkeli olarak vermeyi temel prensip kabul etmiştir. Dolayısıyla
doğruluktan, sadakatten, rahatsız olanlar tarih boyunca hep bir şekilde
içindekileri dışa yansıtmışlardır. Bir yandan devletin polisi
gazetemizin dağıtım ve satışına türlü yöntemlerle karşı koyarken öte
yandan da yıllardır bu halkın malını, namusunu, canını tarumar eden bir
örgütün baskısı altında doğruları yansıtmaya çalışmaktadır. Ancak iki
taraf da bunu çok iyi bilir ki, doğrular hep kazanmıştır. Yapılan
tahrikler, psikolojik baskılar bize gücümüzün tazelenmesi için enerji
vermektedir. Bu coğrafyanın her parçasına hergün artan bir hızla
gazetemizi dolayısıyla doğruları ulaştırmaya devam edeceğiz. Olayı
yapanları kınıyoruz, yapılan tahriklerin kimseye de bir fayda
sağlamayacağını sağ duyusunu yitirmemiş olanlara burdan duyuruyoruz."
KAYNAK: İLKHA
Huseynice
Editörü notu:
Bu çirkin saldırıyı
esefle kınıyoruz. Güneş balçıkla sıvanmaz. Umuyorum Doğruhaber Gazetesi
tüm zorluklara rağmen yoluna devam edecektir. Rabbim yar ve yardımcıları
olsun.
Jı bu kafırı
xwunxara biji Cehennem
Webmaster 02.Haziran.2008
HİZBULLAH DAVASINDA İKİ
MÜEBBET
Diyarbakır'da Hizbullah adına silahlı eylemlerde bulundukları iddiasıyla tutuklu yargılanan iki kişi ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.
DİYARBAKIR- Hizbullah adına eylemlere karıştıkları gerekçesi ile Abdullah Kaya ve Melek Sain adlı sanıklara müebbet hapis cezası verildi. Sanıklar daha önce yasa dışı örgüt üyesi olmak suçundan 6'şar yıl 3'er ay hapis cezasına çarptırılmış, ancak Yargıtay 9'uncu Ceza Dairesi yerel mahkemenin verdiği bu kararı esastan bozarak sanıkların ömür boyu hapisle cezalandırılmaları gerektiğine oy birliğiyle hükmetmişti.
1993-95 yılları arasında Diyarbakır'da Hizbullah adına eylemlere karıştıkları iddasıyla tutuklanan Abdullah Kaya ile Melek Sain'in yargılanmasına Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam edildi. Duruşmada tutuklu 2 sanık hazır bulundu. Sanıklar haklarındaki suçlamaları kabul etmedi ve Hizbullah adına hiçbir silahlı eyleme katılmadıklarını dile getirerek tahliye talebinde bulundular. Mahkeme heyeti kısa bir aradan sonra kararını açıkladı.
Mahkeme, sanıkların 'anayasal düzeni silah zoruyla yıkıp yerine şeri esaslara dayalı islam
devleti kurmak' suçunu işlediklerini sabit görüp ağırlaştırılmış ömür
boyu hapis cezasına çarptırdı. Sanıkların duruşmalardaki iyi halleri
nedeniyle cezaları daha sonra ömür boyu hapis cezasına çevrildi.
(İLKHABER)
Webmaster 31.05.2008
HİZBULLAH
TÜRKİYE'NİN EN BÜYÜK YASA DIŞI ÖRGÜTÜ. (YORUMSUZ)
Bu
yazı, 11 Nisan 2008 tarihli Alman "Die Welt" gazetesinin ABD'li güvenlik uzmanı
Gareth Jenkins ile yapılan röportaj'ın tercümesidir.
Güvenlik
uzmanı Gareth Jenkins İslami radikalizmin ülke için en büyük tehlike olduğunu
söylüyor. Gareth Jenkins Türk Silahlı Kuvvetleri üzerine bir kitap yazdı, Mayıs
ayında ise ABD'nde yeni kitabi "Political İslam in Turkey" (Palgrave-MacMillan
Yayınları) yayınlanacak. Jenkins ile görüşen Boris Kalnoky.
Die Welt: Kürt terör örgütü PKK hakkında çok şey duyulmakta, şiddet eğilimli
İslami gruplara dair ise çok az şey biliniyor. Türkiye'deki militan İslam’ın
gücü nedir?
Gareth Jenkins: Büyük ihtimal ile PKK'dan büyüktür. Militan İslam’ın kökleri
Atatürk'ün istiklal harbine kadar dayanır, bu harb öncelikle bir din savaşıydı.
Sonradan Atatürk Müslüman müttefiklerini kandırdığını izhar edince, cumhuriyete
karşı gelişen silahlı mücadele yine bir din savaşıydı. Bunların bastırılmasıyla
sessizlik hakimdi. Fakat 60li yıllardan itibaren gittikçe organize olan bir
siyasi İslam gelişti. Çeşitli partiler üzerinden, talebe birlikleri üzerinden -
(Başbakan) Erdoğan ve (Cumhurbaşkanı) Gül bu örgütlenmelerde angaje oldular.
1980'de askeri darbe bu strüktürleri imha etti. Hareket artik kontrolsüzleşti,
her türlü yasa dışı gruplar oluştu.
Die Welt: Hedefleri neydi?
Jenkins: 1979'da İran’da İslam Devrimi olmuştu, İslamcılara ilham kaynağı oldu -
Müslümanlar bir laik rejimi devirmiştiler. Sünni olarak ideolojik eğilimleri
daha çok İhvan-i Müslim’in yönündeydi. Yalnız PKK ile eşzamanlı olarak fakir
Güneydoğu’da büyük rağbet gören bir hareket gelişti. Ayni PKK'da olduğu gibi
güçlü bir lider vardı: Hüseyin Velioğlu, kötü bir insan, ama bir organizasyon
dehası. Kendi grubu İlim adını aldı, Velioğlu'nun kitap sattığı marketin adı.
Medya bunları Hizbullah diye adlandırdı. Bugün kendileri de bu ismi
kullanıyorlar. Silah ve eğitim öncelikle İran’dan geliyordu. İlim 90li yıllarda
PKK'ya ve ilimli Müslüman gruplara karşı çok gaddar bir savaş yürüttü. Yerel
resmi makamların müsamahası ile. PKK kayıp etti. 600 küsur ölünün çoğu PKK’lıydı.
Hizbullah şehirleri kontrol ediyordu, PKK kırsal alana tıkılmıştı. Örgütten
kaçan biri sayesinde örgütün ne kadar tehlikeli olduğu anlaşılınca, 2001'de
devlet Hizbullah'i tasfiye etti.
Die Welt: Gücü ne kadar?
Jenkins: O günlerde Hizbullah'a alınması düşünülen yaklaşık 20.000 kişinin
özgeçmişi bulunmuştu. Bunun yanında sempatizan sayısı çok daha yüksek olduğu
tahmin edilmeli. Hiç kimse Hizbullah’ın bu kadar büyük olduğunu tahmin
edememişti.
Die Welt: Ama tamamen tasfiye edildi?
Jenkins: Sırf liderlik kadrosu. Bu kadar insanı hapsetmek için yeterli hapishane
kapasitesi yoktu. Günümüzde Hizbullah hem askeri hem siyasi olarak yeni organize
olmuştur, lider kadro herhalde Almanya'da oturmakta ve böylece Türk yetkililerin
takibatından güvendeler. Hizbullah bugün yine açık farkla Türkiye'nin en büyük
yasa dışı örgütlenmesidir.
Die Welt: Bu insanlar ne istiyorlar?
Jenkins: Bir İslami devlet kurmak istiyorlar. Yayınlarında üç safhadan
bahsedilir, üçüncü safha cihat, ondan önce propaganda ve halk içinde yeterli
desteği sağlamak. Eskiye nispetle, yani cihadın açıkça başlatıldığı dönem, yine
ikinci safhaya dönüş var. Özellikle insani yardim kuruluşları ve hükümet dışı
kuruluşlar üzerinden çalışılıyor. Son zamanda yetkililer karşı önlemler
alıyorlar. Hizbullah baskı altında ve artik karar vermesi gerekiyor, siyasete mi
girecek yoksa cihadı mı başlatacak yoksa her ikisi mi.
Die Welt: Yani Türkiye'deki militan İslam bir Kürt sorunu?
Jenkins: Ayni zamanda sosyo-ekonomik bir problem, Hizbullah taraftarlarını en
yoksul halk kitlelerinden topluyor. Ama Kürt kimliğinin Türk devleti tarafından
bastırılması da elbet bir rol oynuyor. Şimdiye kadar PKK milliyetçi akımları,
Hizbullah da dini akımları toparlıyor. Fakat bir gün bu iki akim birleşirse,
işte o vakit Türkiye'nin PKK'dan çok daha tehlikeli bir problemi olacak.