Haber Yorum2

►Sitemize Hoşgeldiniz◄

'' وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَلَكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَا يَعْلَمُون ''

'' İzzet Allah'ındır, O'nun Peygamber'inin ve bütün müminlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler. ''( Münâfikûn Suresi Ayet 8 )

Ramazanlar, Bayramlar Ve Firariler/Mehmet Göktaş 

 

Ramazan ve Ramazan Bayramı’nın gittikçe uzun ve sıcak yaz günlerine doğru geliyor olması, önümüzdeki yılların çok önemli bir gündemi olarak her gelişinde karşımıza dikilecektir.

Ortalama olarak iki defa Eylül’de, üç defa Ağustos’ta, üç defa Temmuz’da, üç defa Haziran’da, üç defa Mayıs’ta ve üç defa da Nisan ayında olmak üzere yaklaşık on beş yıl yaz günlerinde oruçlu olacağız ve bayram yapacağız.

 Ramazan ayını yılın bütün mevsimlerinde dolaştıran Allah Teala, kullarını her türlü şartta imtihana çekiyor.

Elhamdülillah bizler Allah Teala’nın Ramazan’ı bu şekilde mevsim mevsim dolaştırmasındaki hikmetini asla tartışmayız.

Fakat Ramazanla sorunu olanlar, oruçla sorunu olanlar, bayramlarla sorunu olanlar bu durumu hep gündem yapacaklar.

Kısa günlerin Ramazanını ve bayramını bile içimize zehir eden, her Ramazan mutlaka bir fitne çıkaran küfür medyasının, sıcak ve uzun günlerde İslam’la olan savaşının çok daha gerginleşeceğini şimdiden söyleyelim. Söz konusu medyanın yanına bir de tatil ve turizm sektörünü koyduğunuzda, artık gerisini siz düşünün.

 Tabi bu arada sahneye sürülecek epeyce Bel’am’a da ihtiyaç duyacaklar. Bulmakta güçlük çekeceklerini de sanmıyorum.

İslam’ı kendisine dava edinen Müslümanlar, söz konusu uzun ve sıcak günlerde Ramazan’ın canlı geçmesi için, gücüne güç katması için çırpınacaklar, aksi takdirde üzüleceklerdir.

 Karşı cephe de ciddi bir mücadele verecektir Ramazan’a ve Bayram’a karşı. Onlar açısından baktığınızda, doğrusu onlara da hak vermek(!) gerekir. Çünkü ekonomik tabirle, Ramazan onları bir ay ‘Vuracak’, hem de iyi vuracak. Onlar da Ramazan’ı vurmak için, özellikle Bayram’ı vurmak için uğraşacaklar.

Zaten şu anda uğraşmıyorlar mı? İnsanımızın ne kadarını Ramazan’dan ve Bayram’dan koparır uzaklara savururlarsa, o kadar kârlı çıkacaklarına inanıyorlar.

Bayram’da ne kadar insanı yuvasından, akrabasından, cemiyetinden, birlikte bayram yapacakları insanların arasından koparır uzaklara götürürlerse, o kadar kazançlı çıkaracaklar.

 Evet, biz kimsenin oruç tutup tutmamasına, Bayram yapıp yapmamasına karışmayız, hiçbir müdahalede bulunamayız.

Hiç kimsenin Bayram’da nerelere gideceğine de karışamayız.. Yurt dışına çıkabilir, yurt içinde istediği yere gidebilir. Alanya’ya Antalya’ya, Bodrum’a, Marmaris’e gidebilir. Herkes istediği otele çekilip kalabilir. Hiç kimse buna bir şey diyemez.

Fakat bir şeye karışırız biz, hem de iyice karışırız. Bu insanların kaçışlarından söz ederken:

“Bayram’ı Avrupa’da geçirdiler”

“Bayram’ı Antalya’da geçirdiler”

“Bayram’ı Marmaris’te geçirdiler”

“Bayram’ı falan otelde geçirecekler”

“Ramazan Bayramını tatilde geçirdiler vs.” dedirtmeyiz.

 Ya ne deriz?

“Bayram’da evden kaçtılar”

“Ramazan Bayramını reddettiler

“Ramazan Bayramına katılmadılar

“Bayram’ı terk ettiler

“Bayram’a iştirak etmediler”

“Ramazan bayramında firar ettiler…” deriz.

 Çünkü Ramazan Bayramının da, Kurban Bayramının da en büyük özelliği, bayramın Müslümanlar arasında geçirilmesidir. Özellikle akrabalar, yakınlar ve komşular arasında geçirilmesidir. Yani sılayı rahim yükümlülüğünü yerine getirmektir.

Birileri bunu yapmayabilir, çevrelerinden, akrabalarından kaçabilir. Hiç kimse bir şey diyemez.

Fakat, başta medya ve turizm sektörünün, tatilcilerin ısrarla saptırdıkları gibi

“Bayram Tatili şurada geçirin, burada geçirin…” diyemezler.

Peki ya ne demeleri gerekir?

 “Bayram yapmak istemeyenler, Bayramdan kaçmak isteyenler, Bayrama katılmayanlar…” şeklinde ilan vermelilerdir. Dürüst olan budur.

Veya Bayram’ı hiç söz konusu etmeden, “Falan tarihler arasındaki tatil yapmak isteyenler…” şeklinde reklam verirler vereceklerse.

 Bu duygularla Mübarek Ramazan Bayramınızı tebrik ediyorum, hayırlara vesile olmasını, Müslümanların izzetine katkı olmasını Rabbimizden niyaz ediyorum.

Mehmet Göktaş   Doğruhabergazetesi.com

Webmaster           29. Eylül 2008

DAMLA DAMLA ‘BEN’ DÜŞTÜM / İbrahim Dağılma

“ Onlara şu şehir halkını misal getir: Hani onlara elçiler gelmişti…
Derken şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi: ‘ Ey kavmim! Dedi, bu elçilere uyunuz!’…
Şüphesiz ben, Rabbinize inandım, beni dinleyin!
Gir Cennete! Denildi: ‘ Keşke, dedi, Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikrama mazhar olanlardan kıldığını kavmim bilseydi.” ( Yasin: 13, 20, 25, 27)


      “Tevhid kahramanları, mücadeleyi sayısız düşmanlar arasında lafla değil; kan, ter, gözyaşıyla pişirerek günümüze ulaştırdılar…” ( Şehid Rezan)

Bir kış günüydü. Soğuk betonlar arasında yeni bir güne buruk bir ‘ merhaba!’ dedim. İnceden inceye bir kar yağıyordu. Sanki birilerini arındıracak ve kiri, pisliği örtecek gibiydi… Akşam saatlerinde radyo istasyonlarından kulağıma bazı titreşimler yayılıyordu. Her dalgada bir nefret, bir kin, bir yığın nifak akıyordu, ülkemin pak dimağlarına…
Ve:


“ Çıkan silahlı çatışmada… Terör örgütü(!) lideri… Vuruldu.”
Damla damla ben düştüm beyaz karlarla… Al kanlara boyadım telli duvak misali karları… Aheste aheste ben gömüldüm mü’min yüreklere ve anıların tülünü araladım ağır ağır… Maziden gelen esintiyle rahmet deryasını hüzünlü bir kalp, yaşlı gözlerle seyre daldım…
Ülkemin her tarafını bir zulumat kaplamıştı. Elest bezminde verilen sözü unutmuştu coğrafyam… Kul olması gerekenler kulcuk(!) olmuştu. Vicdanlar sevgiden öte hırs, kin ve öfkeyle gıdalanmıştı. Düşünceler bir bir pörsümüş, akıllar köhne fikirlerin ipoteğindeydi. Her şey zevk ağalarının ortak malıydı: komünsel hayat(!)
Can, mal, namus… Güvenliği kalmamıştı. Kâbe unutulmuş, yüzler Beyaz Saray ve Kremlin’e dönmüştü. Vecihler Allah’tan gayrisine yönelmişti. Taş, ağaç, güneş, yıldız… Yerine makam, para, ego, kadın, izm’ler putlaşmıştı. Zavallı beşer medet aramak için bunlara yüz sürüyordu.
Peki, yok muydu bu kadar butlan ve kokuşmuş çaresizliğe rağmen bir güzellik, hoşluk tablosu, ahlaki erdemlilik? Vardı, güya! Yaşamı boyunca İlahi buyruk ve peygamberi öğretilerden nasiplenmiş lakin toplumun kötülük, hata ve günahlarına karşı nemelazımcı; münkere vurdumduymaz yani geleneksel deyişle: “ Kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayan” Yahudi âlimleri gibi…
Teheccüde kalkacak kadar abid lakin emr-i bil ma’rufu yapmaktan uzak, cihad arzusundan yoksun bir zümre…
“ Her koyun kendi bacağından asılır!” anlayışına sahip bir yığın insan… Ama koyunun zamanla çevrenin burun direklerini kıracak kadar yayacağı kokuyu düşünmeyen günübirlikçiler…

İlahi ferman tarih boyunca tecelli etmiş, yine edecekti ve tecelli etti:
“ Siz benim dinimi yaşamazsanız sizi giderir…” ( Maide: 54)
Kurak kalmış, susuzluktan damar damar çatlamış topraklar nasıl yağan yağmuru kana kana sinelerine içirirse yıllarca rahmete hasret ve iman güzelliğine özlem insanım da yeni fışkıran bu Rahmet Pınarı’na koşarak doyumsuz tadından yudum yudum içiyordu…
Her şehir, kasaba, köy ve mahallenin ucundan adamlar koşuyor ve ora sakinlerine:
“ Ey halkım! Gelin ‘âlemlere rahmet’ peygamberin siretine tabi olun. Kerbela şehidi Hz. Hüseyin ve şahidi Hz. Zeyneb’in mesajını idrak edin. Tağuti rejime karşı mücadele sancağını açan Üstad Bediiüzzaman ve Şeyh Said-i Palevi’nin mirasına sahip çıkın. Tanıyın kendinizi, fıtratınızın özünü hikmet gözlüğüyle okuyun… Lailaheillallah deyip kurtulun tüm boyunduruklardan, ilahlaşan despot ve tiranlardan. Davanızın eri, imanınızın neferi, gönlünüzün gerçeği olun!”
Ve sesler yükseldi. Uğultular birbirine karıştı. Ve kulcuk(!)lardan rahmet erlerine yönelik karalama, iftira ve saldırı seansları çoğaldı.
Halkımın özgürlüğü için savaşım verdiklerini söyleyen bahtsızlar din yapmak istiyordu Süryaniliği bana… Ve direnince çelik yürekli erlerle…
Art arda şehid oldu memleketimin bahadırları… Kanayan kan canlarda kurumadı, ilham oldu yüreklere, rahmet olup aktı vicdanlara… Ve bir bir uyandı gaflet halinden yaşlılar, gençler, bacılar…
Her bir Tevhid kahramanı gününü gün etmiyordu. Zamanla yarışıyordu. Ter döküyordu, ulaşsın diye kutlu ve nurlu mesaj insanlara… Gözyaşı damla damla süzülüyordu gecelerce uzayan secdelerde ve niyaz ediyordu Rabbine…


Çağdaş Ramdalar, Uxdud çukurları oluşmuştu coğrafyamda. Hamza, Hubeyb, Mus’ab emsali cengâverler şehid ediliyordu. Racilere yeniden tanık oluyorduk. İhanet çeteleri çepeçevre sarmıştı her yanımı…
… Ve şehrin ucundan koşarak gelen adamlarla( rahmet erleri) direndim, ihanet çetelerine. Vurdum tam enselerinden onları. Ve anladılar şehid kanlarıyla sulanan bu toprakların onlara mekân olamayacağını… Tanıdılar alınlarına kırmızı bağlamış Ebu Dücanneleri… Yaşadılar yeniden Bedirleri… Onları Cehennem çukurları, bizleri ise Firdevsler kucakladı…

Yeni bir sahne… İkili yüzler aktör…
Baği yüreklerde nifak depreşti… Kusmuk kusmuk fitne, bölgeme yayıldı. Torbalarına azık olarak fesat dolduran çağdaş hakemler türedi. Mü’min kanların damladığı silahların namlusuna asıldı bu kez Mushaflar.
Allah’a karşı olan aşkımızı küçümsediler, tomurcuk olup açan güllerimizi hazımsızlıkla kopardılar bir bir… Bülbül-ü nağmelerdeki ezginin güzelliğine kulak tıkayıp kendi kargalarını bülbül sandılar. Ve çıkınlardan iftira, fesat lokmalarını dizdiler nifak sofralarına…
Adamlar, yeni bir imtihanla karşı karşıyaydı, Hz. Ali(r.a) misali… Ve parça parça tutuşan nifak ateşi rahmet yağmuru karşısında tutunamadı. Bir kül yığını olup toprağa karıştı.
Tarih buyunca süregelen bir mücadelenin, kavganın, savaşın tarafları: Âdem- İblis, Hak- Batıl, İslam- Küfür, Tevhid-Şirk, Allah taraftarı- Şeytan taraftarı, Hüseyin ve Yezid…
Mü’minler, imtihan alanında zorluklara en çok talip olanlardır. Çünkü onların gayesi Rabbe kulluktur. Bu kulluğu gerçekleştirmeleri için özgür ortamlara ihtiyaç vardır. İşte rahmet erleri için aç, susuz yaşamak mümkündür; fakat özgürlük olmadan yaşamak anlamsızdır… Makam ve mevkii İlah edinenler, Firavun ve Nemrudi tıynete sahip olanlar ve uşakları Allah’ın dinini yaşama tarzı olarak seçen bu rahmet erlerini zindanlara atma ve işkencelerde şehid etmeye başladılar…
Allah’a ulaşmak için başa gelen bela ve musibetlerden şikâyetçi olunmadı. Aksine sabır silahıyla bunun üstesinden gelme çabası vardı, rahmet erlerinde…
“ Muhakkak ki sizi bazı şeylerle; korku, açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele…”
Bu yol, kutsal ve çile dolu bir yoldur. Bu yolda yürüyenler değerli insanlardır. Onları bekleyen hicret, zindan, şehadet gibi zahiri zorluklar vardı; ama bunlar her biri manevi olarak bir kazançtı…

Allah’ın halifeliğini gereği gibi yerine getiren rahmet erleri, sürdükleri mücadele çizgisinde İslam’ın hayata hâkim olma hazımsızlığını yaşayanlarca sevdiklerinden koparılıp mahzenlere atıldılar. Onlar birer ADAM’dı, çelik yürekli, iman göğüslüydü. Ve bu daracık mekânları İslami bilinç ve manevi şuurla bir güzellik diyarı, rahmet iklimi ve ilim meclisine çevirip Yusufi medrese yaptılar.
Ten kafesi kırılma tehlikesi yaşıyordu bu rutubetli, karanlık ve dar dehlizlerde. Hayat her şeye rağmen devam ediyordu. Mücadele tavında, direniş kıvamındaydı. Şeref, onur, izzet ve ruh teslim edilmedi şer güçlere…
Demir ateşte kızdırılıp örste dövüldükçe yumuşayıp tavına gelir. ADAMLAR da bela, zorluk, çile ateşinde tutuştukça arındılar tüm benlik, kirlilik ve yüzsüzlüklerden…

Ve akşam karanlığı… Oda arkadaşım bana seslendi: “ Sayım vakti!”
Baktım, hala kar yağıyor. Radyo frekansındaki ses ve haber aynı… Ve yüreğim fırtınaya tutulmuş bir gemi misali alabora oldu. Duygularım 7,5 şiddetinde bir sarsıntıya tutuldu. Kerbela çölünde Fırat’ın hırçınlığını yaşıyordum. Yüzlerce cani, umut bakışlı SEYDAM’ı acımasızca kurşunladılar. Tesbihe dizdiler otuz üç kez CAN REZANIM’ı…
Bir can düşmüştü, al kanlara boyanarak… Otuz üç kez ben düştüm, ümmet düştü, kar düştü. Düşüş… Kardelen olup toprağa bir tohum olarak…
Düşüş… Bir Hüseyin.
Dirilen… Zeynebi feryada kulak ve gönül verenler…
Düşüş… Şeyh Said.
Yücelen… Dava…
Düşüş… Seyda.
Uyanan… Ümmet…

İbrahim DAĞILMA

Webmaster           29. Ağustos 2008

►Bugünlerimiz Nasıl günlerdir? / Metin Kuloğlu◄

    Evet, bugün dirayet günü, bugün metanet günü, bugün sabır günü ve bugün çok yakında haklı ile haksızın, doğru ile yalancıların, Allah’ın dinine bütün varlıklarını satanlar ile, Allahın insanlık için gönderdiği bütün değerleri geçici bir menfaat için (cemaatinin ve hizmetinin selameti aldanmasıyla) küfür ile uzlaştırmaya çalışanların belli olacağı günler adeta küçük bir mahşer ve hesap günü… Malı ile canı ile ve kendisine Allahu teala tarafından verilen dünyalıklarını yine onun yolunda harcayan gerçek yarenler ve kalplerinde gelgitleri yaşayan sahte dünyacı Müslümanların! Sadakatlerinin ölçüldüğü adalet terazisinin ortaya yere konulduğu gündür. Bugün yine Allahu azimuşşanın safları belirginleştirmek istediği gündür. Sadık yarenler ile yalancıların ayrışacağı günlerdir bugün.

Gün Müminlere dostluğunu ilan etme günüdür. Davayı canından malından ve ticaretinden daha elzem görme günüdür. Evet, bugün daha önce belki de hiç tecrübe etmediğimiz nifak ve fıskın sureti haktan görünerek imanı kuşatmak ve kalplerde Allah ve dostlarını en alçak bir şekilde tasvir etmek isteyecekleri bir gündür. Bugün Kılıçların atıldığı yazılar ve görüntülerle Müminlerin hiç olmadığı kadar psikolojik harp taktiği ile kalplerin ve gönüllerin kirletilmek isteneceği bir gündür. Bugün sözlerin kerbaladaki Hüseynin bedenine inen kılıçlardan daha keskin ineceği günlerdir. Sözlerin Kılıcın keskinliğinden daha fazla incitir olacağı günlerdir.    Bugünler nifak ve fısk ehlinin bayram günleridir. Hz. Hüseynimin ve Varislerinin kendini yığınla sözde! Müslümanlara anlatamayacağı günlerdir. Bugün müminin garip olduğu inancın hor ve hakir görülmek isteneceği günlerdir. İşte bu yüzden bugün her günümüzden daha çok Kur-ân ve sünneti başvuru kaynağımız olarak başımızın ucunda tutacağız. Budur ancak karanlık geçitlerde yolumuzu aydınlatacak. Peygamber (S.A.V) haberini verdiği                  

 Ey mü'minler!"Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler, Allah'ın kitabı Kur-ân-ı Kerim ve Peygamberin (a.s.m) sünnetidir.  (Veda hutbesinden)

İmanın eline alanı kor ateş gibi yakacağı günlerdir. Bugün dinin garip Müminin Gureba olduğu çetin imtihan günleridir.Hiç olmadığımız kadar sarsılmak isteneceğimiz günlerdir.Bugün kafirlerin ellerindeki  teknik imkanlarla Batılı hakkın suretine büründürerek anlatacağı günlerdir.Bugün dibine zehir çökmüş ama bal ile kamufle edilen öldürücü zehirlerin (nifak ve fısk sözleri)zihinlere zerk edilmek isteneceği günlerdir..

Bugün yine bir hendek günüdür. Hendekleri kazalım surlar ve gedikler açalım İslam ile küfür arasına. Netleştirelim safları buna ihtiyacımız var. Yoksa küfrün desiselerini anlayamayan Müslüman halk kitleleri Allah korusun hakkı ve batılı netleştiremeden yanlış safta hakkın cephesine karşı savaşırda kendisini helak edip, müminleri de akibetleri noktasında kahırlandırabilirler. Çünkü bunu ayırdetmenin ilim gözlüğü ile olabilecek zaman dilimine giriyoruz. Elimizdeki teknik imkânları çoğaltmalı ve kitlelere doğru zamanda ve doğru yerde ulaşmalıyız. Deccalin sahte yüzünün yığınla Müslümanlara anlatılması gerekecek. Biz erken davranmazsak küfür bunu yapacaktır. Yani maalesef Çoban Sülo tiplemelerin yeni versiyonlarıyla karşı karşıyayız. Bu defakiler İslami ilimlere de vakıf olacaklar ve bize batıl çizgilerine meşruiyet katmak adına ayetlerle saldıracaklar sistemin bekası için çatırdayan kolonlarına destek sağlanarak bir yüz yıl daha devamını sağlamanın. Adı Ergenekon sanki ters köşe ediliyoruz gibi. Sakın gerçek olmasın, küllenmiş sistemin yeniden küllerinden doğrultma operasyonu, adı ERGENEKON.

 Malum kurt köpeği uyanıyor ve yuvasından çıkıyor yeniden düzeni tesis ediyor. Eskisinin devamı ama yeni bir yüz, bakımı yapılmış yeni çehreli oyuncular.  Kendisi dışındakilerin bütününü şeytanlaştırarak itaate zorlayan anlayış. Dikkat edelim Peygamber (s.a.v) boşuna mı (hâşâ) Deccal fitnesi ile uyarıyor bizi özellikle vurguluyor adı FİTNE yani Deccal fitnesi.   Küfrün topyekün bütün araç ve gereçleriyle İslamı boğmak isteyeceği günler... Dikkat bugün düşman karşımızda kılıçlarıyla kuşanmış değil hendek savaşında kuşandığı gibi… Sakın ola ki kılıçlarıyla düşman beklemeyelim yoksa yanılırız… Daha tahrip edici söz ve davranışları ile Bop projeleri, sureti haktan diye gösterecekleri kişileri veya iktidarları bu projeden bana da hizmetime de ekmek çıkabilir ümidi ile Cemaatinin hizmetinin maslahatını ümmetin umumunun hayrına olmayacak projelere hazır ve nazır edeceklerin çıkabileceği günlerdir. Dikkat edelim iyi bakalım irdeleyelim ferasetimizi açalım işaretler göreceğiz. Allahın mümin kulunun ferasetini daha bir açacağı günlerdir nasiplenmek isteyen Müminlere hak ile batılın işaret taşlarının gösterileceği günlerdir…

      Nasıl yani diye soruluyor gibi… Haşa ligt İslam diyecekleri  Küfür ve emperyalizmle barışık mazlumun ahına kulak vermeyecek zalimi zulmünden caydırmayacak, imanı sadece vicdanlara hapsedilmiş,sorumluluk duygusu olmayan bir Müslüman ….Kavramlarının içi boşaltılmış, kutsiyetleri anlamsızlaştırılmış bir İslam.  Peygamberine  en iğrenç  saldırılara bile sessiz kalan efendisi olan emperyalizmin kapısında el bağlamış ne olursun efendim yapma  lütfen demekten başka yapabileceği bir  şeyi olmayan, ama bütün bu yapılanlara da vicdanının sesinin bir türlü rahat vermediği Müslüman prototipi…. Hâşâ şaşkına çevrilmiş bir islam. Uluslararası emperyalizmin bölgesel sömürü zihniyetine ses çıkarmayacak bir Müslüman tipi.  

        İÇİMİZDEN SEÇECEKLERİ HAK SURETİNE BÜRÜNEN SÖZLERİ YALDIZLI VE SÜSLÜ HATİPLER….

Bir vakit de o kâfirler senin elini kolunu bağlayıp zindana mı atsınlar yahut öldürsünler mi yahut seni ülke dışına mı sürsünler diye birtakım tuzaklar planlıyorlardı. Onlar tuzak (hesap) kuradursunlar, Allah da tuzak (hesap) kuruyordu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır (Enfal suresi- 30)

Son olarak şunu söyleyebilirim ki elbette Allahın hesabı onların hesabının üzerindedir. O Allah dır ki ; hem Alimdir hem semiidir ve hemde Basir…

Selam ve Dua İle

METİN KULOĞLU

Kaynak Huseynisevda.com

Webmaster           12. Ağustos 2008

HİZBULLAHİ HAREKETE SALDIRMAKLA NE AMAÇLANIYOR ? / ABDULLAH HOCAOĞLU

Malum; Türkiye gündemi bir süredir Ergenekon operasyonlarıyla ısınmış durumda. Devletin gizli çeteleri, bazı askerler ve ulusalcı tayfanın bir kısmı operasyon kapsamında yakalanıp cezaevine konuldu. Ama kamuoyunun genelinde oluşan intiba, operasyonların belli bir aşamada durdurulacağı ve asıl yakalanması gerekenlere güç yettirilmeyeceği yönündedir.

Operasyonların amacına ulaşması için derin devlet ve çete unsurları sevk ve idare edenlerin yakalanması, askeri cenah ile bu çetelerin hamisi olan Jitem’in de irdelenmesi, Jitem’in gayri insani ve yasadışı faaliyetlerinin ortaya çıkarılması gerekir. Tabi ki zinde güçlerin buna müsaade etmesi pek mümkün gözükmemektedir.

Derin çetelerden acıyı şüphesiz ki en çok bölgemiz ve mazlum Müslüman Kürt halkı çekmiştir. Hal böyleyken zaman gazetesi ve güdümündeki medya organları abuk subuk iddiaları esas alıp sanki Hizbullah cemaati bu yapılanmaların uzantısıymış gibi bir izlenim oluşturmaya çalışmaktadır.

Bu türden haberleri görünce hemen Doğu Perinçek ve Aydınlık dergisi çağrışım yaptı bende. Malum bu zavallılar sürekli yalan, iftira ve provoke amaçlı haberler yaparak Müslüman kesimi hedef almakta ve karalamaya çalışmaktaydılar. Herhalde Zaman gazetesi ve çevresi, medyadaki Doğu Perinçek boşluğunu(!) fark etmiş olacak ki onu aratmayacak şekilde Müslümanlara saldırmakta, iftira atmakta ve tetikçilik yapmaktadır. Yakında, geçmişte Perinçek provokatorünün yaptığı gibi duyarlı Müslümanların isim ve adresleriyle evlerinin krokilerini de gazetelerine yansıtsalar şaşırmamak lazım.

Müntesipleri oldukları iddia edilen Fettullah Gülen’in yazı ve konuşmaları onlara pek feyz vermemiş olsa gerek. Yoksa basit ve çelişkilerle dolu bir iddia ile İslami bir cemaate saldırmanın en asgari zararının uhrevi amellerin hebası olduğunu bilmeleri veya engin kanaat önderlerinin bu durumu hatırlatması gerekirdi.

Aslında yaptıkları yeni bir şey değildir. Beykoz sürecinden buyana sürekli saldırmaktadırlar. Ama bu son iftiraları öyle yenilir yutulur bir cinsten olmadığı gibi tamamen provokasyon amaçlı gözükmektedir.

 Fettullah Gülen çevresini buna iten nedenleri irdelemek gerekir. Öncelikle son dönemde kendi tabanlarında STV ve yazılı medyalarına yönelik yakınmalara büyüklerinin verdiği “halis niyetle kurduğumuz medya ağı maalesef kontrolümüzden çıkmış durumdadır, STV’de istemediğimiz yayınlar yapılmakta ve kabullenemeyeceğimiz yazı ve haberler gazetelerimizde yayınlanmaktadır. Medyamıza sızan ve kontrolü ele alanları temizlemeden hiçbir şey yapamayız sabredilmeli” cevabı oldukça manidardır. Acaba diyorum; medya ağlarını ele geçiren ve kullanan güçler mi bunu yapmakta ve Gülen çevresini belli oyunlar için manipüle etmeye mi çalışmaktadır? Yoksa bu çevre bu tür iftiraların kendilerine bir fayda sağlamayacağını, aksine kin ve nefrete sebep olacağını bilmeyecek kadar izandan yoksun değildir diye düşünüyorum. Şunu da belirtmekte fayda var; yukarıda yazdıklarım bir tahmin değil meseleyi sorgularken müntesipleri dostların verdiği cevaptır. Büyüklerimiz dedikleri şahıslar bu izahatı tabanı gücendirmemek için de söylüyor olabilir, ben edindiğim bilgileri aktarıyorum.

Eğer Zaman Gazetesinin pervasızlığının sebebi büyüklerin iddia ettiği nedenlerden kaynaklanmıyorsa o zaman son iki yıldır işadamlarıyla, yardım kampanyalarıyla bölgeye yüklenen, bu güne kadar görmedikleri veya görmek istemedikleri Kürd sorunu ili ilgili platform düzenleyen Gülen çevresi Kürdistan’ın temel güçlerinden biri olan Hizbullah cemaatini töhmet altında bırakarak bölgede yer edinme hesabı ve çabası içinde midir? Bunun için mi iftira ve karalamaya başvuruyorlar? Gibi sorular akla gelir. Son dönemdeki bölgeye yönelik heves ve gidişatları biraz da bunu göstermektedir.

Bölgeyi tanıyan herkes bilir ki Müslüman Kürd halkının tercihinde Fettullah Gülen ve cemaatinin yer edinmesi mümkün gözükmemektedir. Devletten daha devletçi olmaları, Türk milliyetçiliğini esas almaları ve muammalı uluslar arası ilişkileri, Müslüman Kürd halkını bu yapıdan soğutmuştur. Bu durumları kendileri de çok iyi bilmekte ve bölgede bir alternatif olmadıklarının bilincindedirler.

Bu durumda geriye tek seçenek kalıyor; bölgede İslami değerlerin ve Müslümanların hamisi, bu yolda ağır bedeller ödemiş olan Hizbullah hareketini karalayarak, İslami tabana yeni adres oldukları mesajını vermek ve bir paye edinmeye çalışmak.

Bölgede bilinçli bilinçsiz tüm halkın en büyük tepkisi elbette Kemalist zulme ve derin devletedir. Birilerinin ajanlıkla veya işbirlikçilikle adı çıksa veya faaliyeti olsa, bölgede bırakın faaliyet yürütmek, barınması mümkün değildir. Gülen çevresi de galiba bunu hesaba katarak bu noktadan psikolojik savaş sürdürmekte,  bu yolla mazlum Kürd halkını kandırabileceğini hesaplayan TC rejimine hizmet etmektedir.

Bu planlar pek tutacak cinsten değildir. Birilerinin bu efendilere şunu hatırlatması gerekir;“ Eğer bu bölgede kalıcı olmak ve gerçekten hizmet etmek istiyorlarsa bölgenin gerçeği ve etkin gücü olan Müslümanlara saldırmakla bunu başaramazlar”. Otuz yıldır bölgede mücadele eden İslami bir harekete saldırmak ve iftira atmakla sadece küçülmekten ve nefretle karşılanmaktan başka bir sonuca ulaşılamaz.

İşin acı tarafı; Üstad Bediüzzaman’ın çizgisinde olduğunu iddia eden bu zihniyet eğer Bediüzzaman’dan zerre feyz alsaydı, uhuvveti meslek edinir, gıybet, iftira ve karalama ile uğraşmaz, kendi işlerine bakarlardı.

Gülen çevresi bu iftiralardan bir fayda sağlamayacağına veya İslami bir vecibeyi bu yolla yerine getirmeyeceğine göre tüm bunları ne amaçla ve kimin için yapıyor, bu da mutlaka ortaya çıkacaktır.

ABDULLAH HOCAOĞLU

                   Webmaster                 26.Temmuz 2008                  

►Esma ul Husna◄

 

►Huseynice Yazarlar◄

 Huseynice

Huseynice

Hoşgörü Bu mu?

 Huseynice

Tenibun

Teröristler Müslüman değil

 Huseynice

Sizden Gelenler

Merhaba kardeş

 Huseynice

Haber Yorum

Mustazaf-Der Ağrı Şubesi'nden

Zillet jı me Dure

►Huseyni SevdaYazarlar◄

Zillet Bizden Uzaktır

Hava Durumu

HUSEYNİCE || ZİLLET JI ME DURE

ŞUAN Kİ HAVA DURUMU

3 GÜNLÜK HAVA DURUMU

Kend Dilinde Hizbullah

İTHAF

Cemaatsız İslami mücadele verilemez inancıyla, bereketli ömrünü Hizbullahi Cemaat’ı oluşturma, oturtma ve geliştirmeye vakfeden, bununla da yetinmeyip Cemaat yapısının ve aziz İslam davasının korunması için kanını feda eden şehid Rehbere ithaf olunur.

Kitabı İndir

Günlük Gazeteler

Hak Söz Haber

Veda Hutbesi



Ey İnsanlar!

Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, bu seneden sonra sizinle burada belki de bir daha hiç buluşamayacağım.

İnsanlar!

Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu sehriniz (Mekke) nasıl mukaddes bir sehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.

Ashabım!

Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayasınız. Bu vasiyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildirilen kimse, burada bulunup doğrudan işitenden daha iyi anlayarak muhafaza etmiş olur.

Ashabım!

Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin! Faizin her çesidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadiır. Lakin borcunuzun aslını vermeniz gerekir. Ne zülmediniz, ne de zülme ugrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artik yasaktir. Cahiliyeden kalma bu çirkin adetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım faiz de Abdülmüttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.

Ashabım!

Cahiliye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdülmüttalib'ın torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.

İnsanlar!

Bugün şeytan, sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyetini kurmak güçünü ebedi surette kaybetmiştir. Fakat siz, bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördügünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız.

İnsanlar!

Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız, onların aile yuvasını sizin hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çignetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları te'dib edebilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşru bir şekilde, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.

Ey Mü'minler!

Size iki emanet bırakıyorum ki siz onlara sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler Allah'ın kitabi Kur'an-ı Kerim ve Sünnetimdir.

Mü'minler!

Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz helal değildir. Meger ki gönül hoşluğu ile kendisi vermiş olsun.

Ashabım!

Kendinize de zülmetmeyiniz. Kendinizin de üzerinizde hakki vardir.

İnsanlar!

Cenab-ı Hak her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeye lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardir. Babasından başkasına ait soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden baskasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tövbelerini ne de şehadetlerini kabul eder.

İnsanlar!

Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz? "-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun, diye şehadet ederiz" cevabını verdiler. Bunun üzerine Hz.Muhammed (sav):

Şahit ol Ya Rab!

Şahit ol Ya Rab!

Şahit ol Ya Rab!
dedi.

Ergenekon Dosyası İndir

İDDİANAME-1

1-400. SAYFA


İDDİANAME-2

401-800. SAYFA


İDDİANAME-3

801-1200. SAYFA


İDDİANAME-4

1201-1600. SAYFA


İDDİANAME-5

1601-2000. SAYFA


İDDİANAM6

2001-2400. SAYFA


İDDİANAME-7

2401-2455. SAYFA

 

Tasarım : Tenibun                                                                                                                                                                                     İletişim : huseynice

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol