Bınavê Xuda
Mübarek ramazan
ayı aynı zamanda Hz. Ali (ra)’nin şehadet yıldönümünü de içinde
barındırmaktadır. Rahmet, bereket ve bağışlanma ayında şehadet
mertebesiyle yüce mevlaya ulaşmak, bir lütf-i ilahidir. O yüce
şahsiyetin bu mübarek ayda şehid olması, yüce Allah’ın kendisine
bir ikramıdır.
Hz. Ali (ra),
Rasulullah (sav)'in peygamber oluşundan hemen sonra Müslüman
olmuş, daha rüşt çağına ulaşmadığı için şirk ve cehaletten
tamamen uzak olmuş ve Rasulullah (sav)' ın evinde, dizleri
dibinde yetişmiştir. Rasulullah (sav) o’nu kendi kızı Hz. Fatime
(sa) ile evlendirmiş ve nesli de bu mübarek aile ile devam
etmiştir. Rasulullah (sav) hicret ettiğinde onu yatağında
bırakmış ve kendisine teslim edilen emanetleri sahiplerine
verdikten sonra hicret etmesini istemiştir. Medine’de ensar ve
muhacirleri birbirine kardeş yaptığında onu kendisine kardeş
yapmış, hıristiyan heyeti ile lanetleşme meselesinde onu ve ev
halkını ailesi olarak göstermiştir. Hz. Ali, Rasulullah (sav)
ile bütün gaza ve savaşlara katılmış, Hayber fethi onun
komutanlığında müyesser olmuş, Tebuk seferi sırasında Rasulullah
(sav) onu yerine bıraktığında Hz. Harun’un Hz. Musa (as)’ya
nisbetine kıyas ederek onurlandırmıştır. Rasulullah (sav), veda
haccı dönüşünde Ğadir-i Hum’da bir hutbe irad ederek Hz. Ali’yi
müminlerin mevlası, yüce Allah’tan da, ona dost olanlara dost;
düşman olanlara düşman olmasını niyaz etmiş, onu ve ailesini
abası altına alarak ehli beyti ve vasisi ilan etmiştir (*)
Bu bilgilerden
de anlaşılacağı gibi Rasulullah (sav), kendisinden sonra
ümmetinin ehlibeyti ve şecere-i tayyibesini mihver edinerek
etrafında kenetlenmesini istemektedir. ;
"De
ki: Vazifem karşılığında sizden bir ücret istemiyorum. Sizden
istediğim, ancak akrabaya sevgi ve Ehl-i Beytime muhabbettir."
(Şûrâ 23). Ayet-i kerimeden de anlaşılan onun ehl-i beytine
muhabbet gerekmektedir.
Hz. Ali,
Rasulullah (sav) döneminde İslam'a büyük hizmetlerde bulunmuştur.
O’nun vefatından sonra Hz. Ebubekir (ra) halife seçildiğinde
bazıları hilafetin kendisinin hakkı olduğunu ve bu hakkını
istemesini önermiş, o ise reddetmiştir. Hz. Ebubekir’e yardımcı
ve müşavir olmuş ve ona bey’at etmiştir. Hakeza Hz. Ömer ve Hz.
Osman (ra)’a karşı aynı şekilde bey’at etmiş, yardımcı ve
müşavirleri olmuştur. Hz. Osman’ın şehadetinden sonra kendisine
bey’at edildiğinde İslam ümmeti içerisinde ortaya çıkan büyük
sorunlar ve fitnelerle mücadele etmek zorunda kalmıştır. İslam
idaresinin nebevi çizgiden sapmaması ve saltanata dönüşmemesi
için büyük bir mücadele vermiştir. Kendi döneminde her ne kadar
zor ve zahmetli meselelerle uğraşmak ve acı kararlar vermek
zorunda kalmış ve geri adım atmamışsa da, bunları; İslam
ümmetinin istikrar ve selameti için yaptığında şüphe yoktur. Bu
gün İslam ümmetinin Hz. Ali (ra)’nin tavır ve tutumuna çok
ihtiyacı vardır.
Özellikle
bu gün Müslümanların en çok muhtaç oldukları ve kendisine
taalluk eden iki vasfından bahsedeceğim.
Birincisi:
İslam dini ve İslam ümmetinin maslahatını her şeyin üstünde
tutarak kendi hakkı bildiği şeyden feragat edip İslam ümmetine
olgu ve örnek olması,
İkincisi:
İslami idare sisteminin aslından sapmasına, saltanat veya başka
şekillere dönüşmesine karşı durması ve tavizsiz bir mücadele
vermesidir.
Hz. Ali (ra)’nin
gerek Hz. Osman (ra)’nın hilafetinin ikinci yarısında, gerekse
kendisi hilafete seçildikten sonra tek gayesi; İslam idare
sisteminin aslından sapmaması idi. İsyancılara karşı tavır
göstermesi, hilafeti saltanata tebdil ettirmek isteyen
Muaviye’ye karşı savaşması ve aşırılığa kaçan haricilerin
üzerine yürüyerek onları dağıtması hep bu gaye içindi. İslam ve
Müslümanların idaresi ehil olmayanların eline geçmesin diye,
nebevi çizgiden sapmasın diye, çok acı sonuçlar doğurmasına
rağmen Sıffin’de ve Nehrevan’da savaşmıştır. Buradaki gaye ve
illetin iyi derkedilmesi lazımdır. Eğer iktidardakiler ehil
değil ve onların idare sistemi İslam’ın aslına uygun, nebevi
çizgi ile bağdaşmıyorsa Müslüman dahi olsa rıza gösterilmemesi
gerekir. Hz. Ali, bu dersi veriyor. Ve Müslümanlar ümmet olarak
bu dersi almadıkları için yüzyıllarca şahların, padişahların,
sultanların ve kralların egemenlikleri ve idareleri altında
yaşamak zorunda kaldılar. Ve bu hal onları öylesine
uysallaştırdı ki, zalim ve tağutlara karşı dahi ses çıkarmaz,
zulüm ve tuğyanlarına karşı tepki göstermez oldular.
İslam ümmeti
Hz. Ali’nin bu iki tavrını göstermediği için zalim ve tağutların
idarelerine razı olmuş, vahdet ve birliklerini yitirmiş,
istikrar ve istikametini şaşırmış, kardeşlik ve uhuvvet bağları
kopmuştur.
Hz. Ali (Ra)
Müminlerin arasına bile bile tefrika sokmak isteyen Haricilere
fırsat vermemiş, onlarla savaşmış ve hepsini dağıtmıştı.
Hariciler yedikleri darbeden sonra dört bir yana dağılmışlardı.
Bunlardan kin ve intikam ateşiyle dolu olanlar zaman, zaman bir
araya gelerek, nasıl intikam alırız diye görüşüyorlardı. Hz.
Ali’yi (ra) öldürmeye karar verdiler. Alınan karara göre Hz. Ali
(ra)‘yı öldürme vazifesini üzerine alan Abdurrahman b.Melcem idi.
Ramazan-ı
Şerif ayında (Ramazan ayının 19’unda) bir gün sabah namazından
önce Verdan isimli bir Harici ile birlikte Halife’nin geçeceği
yola pusuya yattılar beynine kadar işleyen kılıç darbesiyle ağır
şekilde yaralanmış Mübarek yüzü al kanlara boyanmıştı.
Bu
esnada camiye doğru gitmekte olan Müminler koşarak geldiler.
Kaçmakta olan Haricileri kıskıvrak yakaladılar. Hz. Ali
(Radıyallahu Anh) emir verdi: O’nu hapsedin, yedirip
istirihatini de temin edin, eğer ölürsem siz de onu öldürün,
şayet yaşarsam kan davacısı benim, ya affederim veya kısas
tatbik ederim. Hz. Ali (ra) aldığı bu darbenin ardından iki gece
sonar şehit olarak ruhunu Rabinne teslim etti. (inna lillah ve
inna ileyhi raciun))
Hz. Ali’nin
yıkama ve kefenleme işini oğulları Hasan ve Hüseyin yaptıktan
sonar, namazını büyük oğlu Hz. Hasan (ra) kıldırdı ve onu Kûfe
mescidi yakınına defnettiler. Aynı gün gözü dönmüş cani İbn’ü
Mülcem zindandan çıkarılıp kısas tatbik edildi.
Bu
mübarek ayda yüce Rabbimizden İslam ümmetinin vahdetini, birlik
ve beraberliğini, uhuvvet ve kardeşliğini sağlamasını,
Müslümanların, Hz. Ali’nin olgu ve örnek olan tavır ve
tutumundan gerekli dersleri çıkarıp pratize etmelerini, feraset
ve basiret nazarlarını güçlendirip İslam düşmanlarının tuzak ve
planlarını görüp boşa çıkarmaları için güç ve kudret vermesini
niyaz ederiz.
Selam ve dua
ile…..
Said Gabari
* El Bidaye/
İbn-i Kesir |