Bir anne,
özel harekat polisi olan oğlunun öldürülmesinden 3 yıl sonra konuştu,
oğlunun devlet için çok sayıda adam öldürdüğünü; talimatları
Ergenekon sanığı emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ten aldığını öne sürdü.
3 yıl önce
öldürülen Susurluk hükümlüsü özel harekat polisi Oğuz Yorulmaz'ın
annesi Nurhan Yorulmaz Star Haber'den Hatice Demircan'ın sorularını
cevapladı.
Nurhan Yorulmaz, 2005 yılında bir barda çıkan silahlı çatışmada
öldürülen özel harekat polisi ve Susurluk hükümlüsü Oğuz Yorulmaz'ın
annesi.
Star Haber'in sorularını cevaplayan anne Yorulmaz oğlunun devlet
adına çok sayıda cinayet işlediğini, öldürdükleri arasında 'Gazinocular
Kralı' olarak bilinen Ömer Lütfi Topal'ın da olduğunu söyledi.
Yorulmaz oğlunun kaç kişiyi öldürmüş olduğuna ilişkin, "93-94 kişiyi
öldürmüşler bu şekilde devlet adına. PKK'ya destek oluyorlar diye....
Savaş Buldan, Behçet Cantürk, Ömer Lütfi Topal..." dedi.
Yorulmaz, "Tüm bu işlenen cinayetlerden sonra oğlumu da onların
öldürdüğünden adım gibi eminim. Bu işlerde sadece Veli Küçük sorumlu
tutulmayıp, o dönemin Başbakanı Tansu Çiller ve İçişleri Bakanı
Mehmet Ağar ve Özel Harekat Daire Başkanı İbrahim Şahin de bu
cinayetlerle ilgili sorgulanmalı ve yargılanmalıdır" diye konuştu.
Nurhan Yorulmaz oğlunun Ergenekon örgütü için çalıştığını öne sürdü
ve talimatları Ergenekon tutuklusu emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ten
aldığını iddia etti:
"Devlet tüm faili meçhul cinayetleri oğlum ve arkadaşlarına işletti.
O dönemin Başbakanı, İçişleri Bakanı ve Jandarma Komutanı Tuğgeneral
Veli Küçük'ün emirlerine riayet ederek, oğlum Oğuz ve arkadaşları 'Devlet
bize ne görev verdiyse yerine getirmek zorundayız' diyerek ünlü
Kumarhaneler Kralı Ömer Lütfü Topal'ın cinayetiyle ilgili talimatı
devlet yetkililerinden aldığını zamanında bana söyledi"
Anne Yorulmaz'ın anlattıklarına göre, 1994'te öldürülen ANAP
Milletvekili Alparslan Pehlivan'nın katili de Oğuz Yorulmaz
tarafından öldürüldü.
Nurhan Yorulmaz Oğuz Yorulmaz'a bu talimatın dönemin başbakanından
geldiğini iddia etti ve "Evet, oğlum arkadaşlarıyla birlikte öldürdü.
O zamanın Başbakan'ı Alparslan Pehlivanlı öldürüldükten sonra
rahmetli Abdullah Çatlı'ya telefon ediyor ve Pehlivanlı'nın kanı
yerde kalmasın" diyor. Çatlı da bu durumu benim oğluma havale ediyor"
dedi.
Kaynak: cnn
Webmaster
05. Eylül 2008
►MALUM GÜRUH’UN HAFAKANLARI / M. SAİD FURKAN◄
Baştan söyleyeyim:
malum güruhu dışarıdan değerlendiren, kendilerine yabancı biri
değilim. Bilakis bizden birileri oldukları zannıyla kendilerine
yönelmiş ve bir yıl boyunca dakika dakika “küçük dünya”larının
atmosferini solumuş bir kimseyim.
Yine kendilerine
yöneldiğimde bugün sahip olduğum menfi düşünce ve kanaatlere de
sahip değildim. O dünya vesilesiyle rabbime yakınlaşacak ve nurlarda
mesafe katedecektim. Yanılmışım… İyi niyetimde yanıldığımı başkaları
değil onlar gösterdi.
Her şeye rağmen
iyiniyet ve kardeşlik hukukunu muhafaza etme adına en azından sessiz
kalmak ve aleyhlerinde bulunmamak kanaati doğrultusunda karar
vermiştim ki bu kanaatimde de yanıldığımı bilakis malum güruh’un
kardeşlerimin koynuna saldığı yılana karşı kardeşlerimi uyarmam
gerektiğini bana ders verdiler.
İşte bu yazı malum
güruh’un hezeyan ve hafakanlarını, yaşamış birinin zaviyesinden
masaya yatıracak ve bu kişi bir kısım iyi niyetli kardeşlerine karşı
sorumluluğunu ifa edecektir. Zira “Mü’min mü’minin aynasıdır” ondaki
kusur, eksiklik ve yanlışlıkları ona yansıtmakla mükelleftir. Yine
“Hakiki iman eden kimse kendisi için istediğini kardeşi için de
isteyendir.” Biz kendimiz için o tür hezeyan ve hafakanlarla
sersemleşmeyi istemediğimiz gibi halen sersemleşmemiş kardeşlerimiz
için de istemeyiz.
Daha fazla israf-ı
kelam etmeden malum güruh’un hafakan ve hezeyanlarını şehadet
aynasından yansıtalım:
Birincisi;
malum güruh amacını Türklüğe ve Türk milliyetçiliğine “hizmet”
olarak tayin etmiş, olumsuzlukların bir kısım şahıslardan
kaynaklandığını kabul etmekle beraber Türk ve Türkçü devlet ve
iktidar yapısını kutsamıştır. Türk MİT’i kutsal, Türk Ordusu kutsal,
Türk Polisi kutsal binaenaleyh devlet kutsaldır.
İkincisi; malum
güruh bu topraklarda ve tüm topraklarda dinin bir örf ve anane
olarak amaca (haşa) meze yapılmasından yanadır. Bu yüzden dini ve
dindarları kullanmak pek tabii ve gerekli olarak görülmektedir.
Üçüncüsü; malum
güruh “İslam hizmetkarı, Müslüman, mücahid” bilinmekten ve
görünmekten şiddetle sakınır. Ancak mütedeyyin kimseleri hizmet
saflarına, örgüte, kazandırabilmek için dini ve dini tabirleri
kullanmak gerekirse kullanmaktan perva etmez. Ancak dine alerjisi
olanlara karşı dindarlığı ve dini tabirleri kesinlikle tasvip etmez.
Onların moda kavramları ve inançları “milliyetçi, demokrat… vs”dir.
Dördüncüsü; malum
güruh dünyayı ondan ibaret sandığı “küçük dünyam”lara insanları
hapseder ve özellikle de İslam dünyası denen dünyayı, örgüte katma
atakları dışında, yok sayar. Dergiyse, gazeteyse, TV’yse, radyoysa,
okulsa, kolejse, dersaneyse, kırtasiyeyse, mağazaysa, şirketse,
holdingse, bankaysa, kitapsa, albümse… artık her neyse dünyaları
tamamdır. Başka renkten kardeşleri yoktur. İhvan, İran, Hizbullah,
Milli görüş, nurcular, Süleyman Efendiler, tarikatler… yoktur. Ne
varsa onlarda vardır. Gerisi yoktur. Yok olduğundan, varsa da
haberleri yoktur. Bana göre vardır. Malum güruh da ben olmadığına
göre…
Beşincisi; Pkk
kendisini – temelde hiç alakası olmamasına rağmen- nasıl ki yegane
Kürd, Kürd temsilcisi, Kürdlerin kurtarıcısı görüyorsa ve kendinden
olmayan sağ-sol herkesi düşman, kandırılmış, hain, işbirlikçi…vs
görüyorsa malum güruh da kendisi dışındaki herkesi kandırılmış,
düşman, hain, işbirlikçi, ajan vs görür.
Kendisini dev
aynasında gören malum güruh kendisi dışındaki Müslümanlardan söz
dinlememeye ve sağır-dilsiz-kör olmaya yabancı değildir; hatta
başlıca ahlaklarından biridir bu. Buna rağmen malum güruh
içerisindeki insanların nasıl bir psikolojik hava içerisinde hezeyan
ve hafakanlara müptela edildiğini anlatmak açısından şahit olduğum
bazı noktaları zikredeyim:
a-Malum
güruha göre Türkçeyi yaymak vaciptir. Bu yüzden siyahı
ve kırmızısıyla tüm dünya çocuklarına Türk marşlarını ve müptezel
şarkıcıların nemenem şarkılarını ezberletip m.kemal’i dünyanın her
tarafındaki körpe zihinlere tanıtmayı en büyük hizmet görürler.
b- Malum güruha göre Kürdü, Lazı, Çerkezi, Arabı ve sairesiyle
herkesin anayurdu ortaasyadır.
c- Malum güruh öğrenci evlerinde kalanlara daima amerikan ve batı
menşeli filmler seyrettirip ders ve ibretler çıkarttırır. İslami
filmlerin özellikle de İran İslami filmelerinin esamesi okunmaz.
Nelerine lazım… Ashab-ı Kehf’i, Hazret-i Meryem, hidayet imamları
onlara ne ders verecek ki… Futbol, film, dizi ve benzeri şeyleri
amaç değil araç yaptığınızı söyleyecek ancak bunların kuşatması
altında amacın ne olduğunu hatırlayamayacaksınız. Zira inandığınız
gibi yaşamadığını için yaşadığınız gibi inanmaya başlayacaksınız.
d- Malum güruh kurgu ve korku üzerine kurulu bir dünyada yaşatır
bağlılarını. Buna göre sürekli olağan dışı şeyler vukua gelmekte her
hareketleriyle mucize ve kerametlere mazhar olmaktalar. Rüyalar,
işaretler....neler neler…
e- Korku denen şey de şudur: malum güruh örgüt elemanlarını herkesin
ajan ve düşman olabileceği paradoksuyla yaşatır. Özellikle malum
güruhtan olmayan mütedeyyin insanlar… onlar bilmem kimin
ajanlarıdırlar. Sefahet içerisinde yaşayan biri ajan olmayabilir
ancak dindar birinin ajan olmadığını düşünmek mümkün değildir.
Herkes ajan…herkes düşman…
f- Malum güruh çok yüzlülükle(iki yüz yetmiyor) işlerini görür. Hep
olduğundan farklı görüneceksin. Dindara dindar ayağıyla yaklaşıp
örgüte kazandırmaya çalışacaksın. Türkçüyü Türkçülükle…
g- İlgilendiğin kimseye bilmem kaç cm’den fazla yakın durmayacaksın.
Senin abdest aldığını, uyuduğunu görmeyecek. Adeta melek gibi
davranmalısın. Daha doğrusu seni melek olarak tasavvur etmeli…
sigara içeceksen, karı-kız ilişkileri kuracaksan ilgilendiğin
kimseler seni görmeyecek. Top sakalını öğrencilerine ders
anlatacağın güne göre ayarlayacaksın. Ev abisi sınıftaki kızı
ayartacak, ağabeyler sınıftakilerle p.... cd’ler alıp verecek, bölge
abisi sapığın daniskası olacak… ama hep dindar görüneceksin örgüt
içinde…
h- Örgüte kazandırmak için olmadık yakınlık ve samimiyet
göstereceksin baktın örgütten olmuyor duvar gibi bir surat ve bir
daha selam-kelam yok… hele ki başka bir İslamcı kesimden ise…
j- F.g’nin vaaz ve kitaplarını hayatının kaçınılmaz motiflerinden
biri yapacak ancak hiç alakası olmayan bir yaşam sürdüreceksin.
Tıpkı söyleminle eylemin uyuşmadığı gibi…
k- Dünyanın en hayırlıları Türklerdir ve tüm dünya batmış halde
malum güruh dışında kurtarıcı ve gayret eden yok. Yegane kurtarıcı
malum güruh olup herkes onlara muhtaçtır.
l- Risale-i Nur gruplarından öğrenci koparacak onlara gitmemeleri
için tedbirler düşüneceksin. Maneviyat mı? Önemli değil. Önemli olan
benim örgütüme katılması…
m- Örgütünün en önde gelenleri ve kurucuları(mesela Nureddin Veren)
senden kopunca hain-alçak olacak, sözü yalan olacak, onu
konuşturmayacak gerekirse devlet gazetesinin yayınını bile
durduracaksın. Ancak bir müslümanın aleyhine konuşan herkese büyük
ümitlerle sarılıp, Müslümanlara emansız bir savaş açacaksın,
saldıracaksın.
n- Amerikada amerikan bayrağının dalgalandığı malikanelerde ABD’
hükümetinin resmi korumasında yaşayacak, kafirler tarafından övülüp
takdir edilecek, papaz ve hahamlarla samimiyetin had safhada olacak,
en pis işlere bulaşanları istihdam edecek, işkenceci polislerin
bulunacak –işkence arası namaz kılan- en derin adamlar seninle
olacak, seni övecek ve sen değil de senden olmayanlar satılmış-ajan
olacak… malum güruh dediğin böyle ve daha fazlası olacak.
o- Hoşgörüyü ağzına sakız edip Müslümanları tekfir, tahkir ve tezyif
edip sonra da radikal-aşırı sen değil de sana bile Müslüman ve
kardeş bakanlar olacak… malum güruh böyle ve daha fazlası olacak…
p- Temiz Müslüman çocuklarını alıp Müslümanlığın malum örgüte hizmet
ve direktiflerine uymak olduğunu idrak ettirecek ve onu ahlaken ami
bir seviyede iğfal edeceksin.
Hala aklı başında olanlara ve istima’ makamındaki mülhide derim ki:
Vakit varken aklınızı başınıza alın. Kendinize gelin. Bilin ki iman
sevgi ve buğz’dan ibarettir. Allah’a döndürülüp her şeyden hesaba
çekileceğinizi ve dünyevi iktidarların geçici olduğunu unutmayın.
Eğer düşmanlığınıza devam
ederseniz evvel ahir sözümüz
“HASBUNALLAHU WE Nİ’MEL
WEKİL’DİR.”
M. SAİD FURKAN
Webmaster
18. Ağustos 2008
İran Milleti
Amerika’nın Değil Allah’ın Kuludur (YORUMSUZ)
İslam
Peygamberi Hz. Resulüllah'ın Peygamberlikle görevlendirilişinin (bi'set)
yıldönümü dolayısıyla yaptığı konuşmada...
Hz. Resulüllah'ın
Peygamberlikle görevlendirilişinin (bi'set) yıldönümü dolayısıyla
yaptığı konuşmada Amerika'ya meydan okuyan İslam İnkılabı rehberi İmam
Hamenei, İran halkının Amerika'nın değil Allah'ın kulu olduğunu söyledi.
Biset günü dolayısıyla
İslam Cumhuriyeti nizamının sorumluları, halkın muhtelif kesimlerive
İslam ülkelerinin elçilerinden oluşan bir topluluğa konuşan İmam Hamenei,
“Bütün şartlar altında istikamet üzere olmanın İslam
Peygamberi’nin (s) bisetinden (vahiyle insanlığa gönderilmesi) alınacak
en önemli ders olduğunu söyleyerek İran milletinin bu kader yapıcı derse
dayanarak ve direniş, eylem veya diyalog meydanlarında sağlam durmak
suretiyle aydınlık yoluna devam ettiğini” vurguladı.
İmam Hamenei, “Büyük
İslam Ümmeti, tüm Hakk talepçileri ve özgürlükçü insanlar Biset
hadisesini insanlık tarihinin görkemli bir hatırası olarak görmeliler ve
bundan ders almalılar, İslam’ın azim Peygamberi (s.a.v) cahiliyetin
taşlaşmış ve donuk ortamında; ilim, adalet, ve ahlaktan yoksun bir
toplumu tevhid, ilim, adalet, akıl ve ahlaka dayanan örnek bir toplum ve
hükümethaline getirmiştir” diyerek Hz.
Resulüllah (s.a.v)in kurduğu yeni dünya işaret etti.
İnkılab Rehberi bu
şaşırtıcı değişimdeki en önemli etkenin “İstikamet, sağlam
duruş, Nebiyyi Ekrem’in (s) İslam’ın hedeflerine olan derin marifeti ve
bağlılığı olduğunu” söyleyerek “Peygamberin istikametinin, düşmandan
korkmayışının ve düşmanın sunduğu imtiyazlara gönül bağlamamasının
sınırlı bir Müslüman topluluğu içersinde istikamet, dinginlik ve güven
duygusunun güçlenmesine ve bu azınlığın en kötü şartlar altında, ez
cümle Ebu Talib mahallesi kuşatması altındayken, düşmana galip gelipyeni bir toplum tesis etmesini” sağladığına işaret
etti.
İmam Hamenei “Hak
mevzide yer almanın zaferin gerek şartı olduğunu ama yeter şartı
olmadığını, sünnetullaha göre Hakkın, taraftarlarının bütün ahval ve
şeraitte sağlam bir şekilde durmaları ve istikamet üzere olmaları
halinde muzaffer olduğunu” belirtti.
“Kafirlere
karşı şedid” ayetinin hakiki manasının bütün meydanlarda
sağlam bir şekilde durmak anlamına geldiğini belirten İmam Hamenei,
Allah Resülu’nun (s.a.v) savaş meydanında sağlam duruşun mahzarı olduğu
gibi aynı tavrı düşmanla konuşurken de sergilediğinin altını çizdi.
İmam Hamenei bütün halka,
özellikle gençlere Peygamberin hayatını dikkatlice okuyup bundan ders
almaları tavsiyesinde bulundu ve İmam Humeyni’nin bu feyizli çeşmeden
nasiplenip Peygamberin (s.a.v) iman ve istikametini takip etmek
suretiyle büyük İslam Devrimi hareketini başlattığını ve İran milletinin
de meydana adım atmakla, Allah’ın yardımıyla dünyanın en bağımlı
rejimlerinden birini devirdiğini, Orta Doğu gibi çok hassas bir bölgede
İslami uyanış bayrağını dalgalandırarak İslami uyanış ve bilinç
dalgalarının halklar arasında yayılmasını sağladığına işaret etti.
Dünya İstikbarının İran
halkını ve İslam Cumhuriyeti nizamını zayıflatmak için gösterdiği yoğun
fakat etkisiz çabaları da hatırlatan İmam Hamenei, İran halkının
dünyanın zorba güçlerinin tüm enngeleme çabalarına rağmen mazlum
Filistin halkını savunmaya devam edeceğini söyledi ve “İran
halkının özgürlük ve insan hakları iddiacılarının siyonistlerin
cinayetleri karşısındaki utanç verici ve rezilce sessizliklerini
şiddetli bir şekilde kınadığını” belirtti.
ABD başkanının bir
taraftan özgürlük yanlısı olduğunu ilan ederken, öte yandan katil ve
terörist Siyonistleri savunmasının utanç verici bir çelişki olduğunu
belirten İmam Hamenei, İran halkının ise uyanık olup bütün bu gerçeklere
kamil olarak vakıf olduğunu vurguladı.
Emperyalizmin doğasına
dikkat çeken İmam Hamenei, müstekbirler karşısında atılacak her bir geri
adımın bu güçlerin bir adım daha ilerlemeleri anlamına geleceğini; geri
çekilmenin ve doğru sözleri geri almanın İstikbarın siyasetini
değiştireceği düşüncesinin bütünüyle yanlış ve temelsiz bir düşünce
olduğunu belirtti.
İmam Hamenei, "kelime-i tevhid" ve "tevhid-i kelime"nin
(Allah yolunda söz ve tavır birliğinin) İran halkının dik duruşunun
gerçek mesajı olduğunu belirterek “İran milleti sadece
Allah’ın kuludur; Amerika’nın, müstekbirlerin ve zamane Ebu Cehillerinin
değil" dedi.
İnkılab Rehberi “Atom
bombası üretenlerin ve insanlığın güvenlik ve huzurunu tehdit edenlerin
dünyanın bugünkü Ebu Cehilleri olduğunu, günümüz Ebu Cehillerinin
beyinsiz kabadayılar gibi sadece pazularına bakarak nara attıklarını,
İran milletinin nükleer enerjiden elektrik üretmek istediğini
bilmelerine rağmen bu iş sizin kudretinizi arttıracak diyerek size izin
vermeyiz dediklerini, fakat kendilerinin bu sözlere kulak asmayıpyollarına devam edeceklerini” söyledi.
İmam Hamenei
konuşmasını “Bugün, İslam Ümmeti’nin biset günüdür ve
Müslümanlar basiretli davranmak ve bilinçli hareket etmek suretiyle,
birlik, ilim ve kudretlerini arttırmalı ve bisetin çağrısını
gerçekleştirmek için gayret göstermeliler” cümlesiyle
sonlandırdı.