Haber Yorum6

►Sitemize Hoşgeldiniz◄

'' وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَلَكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَا يَعْلَمُون ''

'' İzzet Allah'ındır, O'nun Peygamber'inin ve bütün müminlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler. ''( Münâfikûn Suresi Ayet 8 )

►LEYLE-İ KADR / ABDULLAH ŞAFAK◄

Leyl, yani gece, karanlığın yeryüzü sakinlerinin üstüne çöküşü… İçimizi, dışımızı ve her tarafımızı aydınlatan güneşin birkaç saatlik de olsa hayatımızdan çıkıp bizi karanlık dalgaların arasında yalnızlığa terk etmesi... Kalbinden merhameti atarak bir ömür düşman saydığı karanlıkların kucağını terk edip başka âlemlere yürüyüşe çıkması…

Güneşin son ışıklarının bizi terk etmesiyle gecenin üstümüze kapanan yorganının altında yeni bir hayata adanan saniyelerimizi, dakikalarımızı ve saatlerimizi çaresizce geçirmeye başlarız. Kapkaranlık bir âlem, ilk başta içimizde büyüyen isyan dalgasını tetikleyerek gittikçe kabarmasına yol açar.

Oysa gecenin yorganını üstümüze örtüp bizleri gözün gözü görmediği karanlıkların içine almasıyla teslim olmuyoruz. İçimizde, güneşten daha parlak ve daha aydınlık olan güneşimiz dört tarafımızı aydınlatıyor. Gece bizi karanlıkla boğmaya çalışırken, içimizdeki güneş geceye inat her köşemizi aydınlığa boğuyor. Gece mezarımız oluyor her akşam! Mezarımızın ortasında, yeryüzünün soluklarından uzakta, içimizden doğan güneşle nurlarla kuşanan her anımız bizi yeni bir var oluşa doğru sürüklüyor.

Güneşin uzaklara göçüşüyle iliklerimize kadar işleyen gece karanlığı ölümün tatlı ve sıcak yüzünü suretimize çarpıyor. Ölümü bir dost gibi okşayarak kucaklıyoruz. Güneşin batmasıyla ümitsizlik dalgaları arasında hayata veda etmiyoruz. Sırtımızı dayandığımız rahmet dağlarından esen meltemle yeniden hayata yapışıyoruz. Gece bize ölümü getiriyor, oysa biz ölüme âşık oluyoruz… Ölümle hayat arasındaki dostluk köprüsünde menzillerimizi inşa ediyoruz.

Kadr, onur, izzet, rahmet, nur, şeref, mevki… ve rahmet pınarlarından yükselen bütün güzelliklerin adıdır. Kadr, Leyl’le birleştiği zaman, bir güneş değil, seksen bin güneş doğuyor insanlığın üstüne. Leyle-i Kadr, aşkın, sevginin, muhabbetin ve rahmetin adı oluyor hayat coğrafyamızda.

Bütün yaratılanları hayretlerde bırakan, aşk, rahmet ve mağfiret kitabının insanlığa gönderildiği zamanın adıdır Kadr. Leyle-i Kadr, varlığından kopmuş, yabancılaşmış nefeslerin arasında yolunu kaybetmiş, fıtrat uygarlığını yitirmiş, sinsi şeytanların dansına kapılarak günah deryasında can çekişen gariplerin, mazlumların, çaresizlerin ve kimsesizlerin kurtuluş gemisidir. Sevgi ve aşk şehrine, nimetlerle donatılmış faziletlilerin limanı kutsal ramazana uğrayan Kadr gemisinin yükü, Nuh’un gibisi gibi hayat ve kurtuluştur. Bu gemi, ölümüne üstümüze gelen, bizi aralarına alarak yok oluşa sürükleyen intikamcı dalgaların önünde duran, bizi sarıp sarmalayan merhametli ananın sımsıcak kucağıdır.

Oysa bugün, şehrin günah kokan loş ışıklı sokakları arasında hiçbir umut ışığı görünmüyor. Her şey bize yabancı, her şey bize düşman… Yakınlarımız, en yakınlarımız muhabbet köprülerini birer birer yıktılar. Şehrin betondan yığılmış yüksek binalarının arasında kendimize ve her şeyimize an be an yabancılaşıyoruz. Güneşin tepemize vurduğu bir esnada kendimizi en zifiri karanlıkların dalgaları arasında boğulmuş halde görüyoruz. Güneş, geceden daha karanlık… Güneş, intikam alırcasına üzerimize gelen, bizi yok etmek isteyen her şeye bizi hedef gösteriyor. Göz göre göre, bedenimizden kopan parçalar gibi dostluklarımız, sevgilerimiz ve muhabbetlerimiz dökülüyor.

Dostlukların ve muhabbetlerin güneşle birlikte altın çağını yaşadığı eskilerde, gece hüznün, muhabbetleri gölgelemenin, dostların kısa süre için de olsa birbirlerinden uzaklaşmanın sebebi sayıldığından lanetle anılırdı. Oysa şimdi, sadece sözlüklerde rastlanan şerefli kelimelerin, yerlerinde yeller esen muhabbetlerin, an be an kabaran düşmanlıkların ve kinlerin üstünü örten rahmet kalkanına dönüşü andırdığından, kokuşmuş medeniyetin günahkâr rüzgârından kaçan zavallıların sığınak kapısına dönüştü.

Gecenin simsiyah yorganı, çağın çılgın soytarılıklarından kaçarak rahmet iklimlerinden sarkan bir dal bulup ona yapışmak isteyenlerin rahat bir nefes aldıkları bir ana yüreğine dönüşüyor.

Sonsuz rahmet pınarından sarkan Kadr’in, bizi yabancı rüzgârların korkunç çılgınlıklarından koruyan gecemizin ruhuna girmesi, gecemizi yeni baştan kavrayarak rahmetle kuşatması, günah fırtınalarının önünde alabora olmuş kişiliklerimizi yeni bir enerji ve yeni bir nurla donatması Rahman’ın üzerimize yağan sınırsız merhametinden olsa gerek. Bu merhamet, kişiliklerimizi arındıran, bizi bir ömür iğdiş etmiş ve kişiliksizleştirmiş günahlarımızın Eyyub’un (as) bedeninden dökülen kurtlar gibi ruhumuzdan dökülmesiyle Kevser ırmağında yıkanmamızı, temiz ve zelal bir fıtrata ulaşmamızı sağlıyor. Bütün insanlığı hatta bütün yaratılanları kuşatan rahmet ve aşk gecesi, eşrefi mahlûkata yükselecek günahkârları kanatlarının arasına alarak özgürlük ve esenlik dağlarının zirvelerine uçuruyor. Bu gece, Mevla âşıklarının sonsuzluk nurunun pınarlarından doya doya içtiği, iyilerin meleklerle muhabbet makamına tırmandığı, dünya ile ötelerin ötesinin arasında kurulan sağlam köprülerle hayatın sonsuzlaştığı nurun yeryüzüne yansıdığı gecedir. Bu gece, sevgilinin güzelliklerini seyretmenin önündeki ipekten perdenin en ince noktasına ulaştığı, miraca yükselen merdivenin bizleri en son basamağa ulaştırdığı muhabbet gecesidir. Bu gece, parmak uçlarımızdan tepemize kadar kavrayarak iki büklüm etmiş günahlarımızı yakıp küle çeviren mağfiret volkanının fışkırıp kainatı çepeçevre sardığı bağışlanma gecesidir.  

Bu gece, muhabbet ehlinin, sevgililerin ve âşıkların gecesidir. Bu gece, etraflarını kuşatan bütün bağlardan sıyrılarak Mevla’larına koşan, O’na adanan ve bütün hayata O’nunla bakan dostların yeniden diriliş, kurtuluş ve eşrefi mahlûkat basamaklarından yükseliş gecesidir. Bu gece, şeytani nefeslerin gırtlaklarda hapsedildiği, cennetin önündeki engellerin yerle bir edildiği, Mümin kulların üstüne rahmet bulutlarından akan mağfiret yağmurlarının oluk oluk boşaldığı Mevla’nın kutsal gecesidir. Bu gece, her biri bir ömre bedel bin aydan daha hayırlı Kadr gecesidir.

Abdullah Şafak

Webmaster           26. Eylül 2008

►MÜSLÜMANLARLA MÜCADELENİN BİR BAŞKA YÜZÜ; ONLARI SİSTEME ÇEKMEK / M. ALİ NUR◄

Bismihi Teala!

Tarih boyunca İslam ve küfür çatışma halinde olmuştur. Başta peygamberler (as) olmak üzere, müvahhit Müslümanlar tarihin her döneminde tevhit mücadelesini vermiş ve İslam düşmanlarıyla karşı karşıya gelmişlerdir. Hiçbir dönemde İslam düşmanları Müslümanları rahat bırakmamış, dinlerini istedikleri gibi yaşamalarına engel olmuş, gelişip güçlenmelerine imkan ve fırsat vermemişlerdir.

Zaman, şartlar, imkanlar ve vasıtalar değişmiş olsa bile, İslam düşmanlarının Müslümanlar hakkındaki görüş ve zihniyeti değişmemiştir.

Bununla birlikte; günümüzde İslam düşmanları Müslümanlara karşı mücadele yöntemlerini geliştirmiş ve çok çeşitlendirmişlerdir. Bazen açık, bazen gizli, bazen son derece gaddar ve zalimane, bazen yumuşak ama sinsi ve şeytanca, bazen hile ve tuzaklarla kontrolüne almakla, bazen tüm imkanlarını kısıp etkisiz hale getirmekle ve hakeza.

“İblis dedi ki: Öyle ise beni azdırmana karşılık, and içerim ki ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım. Sonra onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen, onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın! dedi.” (A’raf 16,17)

Malum; Türkiye, halkının tamamına yakını Müslüman olmasına rağmen İslami yönetimden uzak ve beşeri sistemle idare edilmektedir. İslam’ın hükümleri kabul edilmemekte ve Müslümanlara bu yönüyle idari, siyasi, sosyal ve hukuki hiçbir hak tanınmamaktadır. Hatta İslam’ın toplumdan tamamen uzaklaştırılması için bütün müessese, örf, adet, yaşam biçimi ve sosyal tezahürleri yasaklarla ortadan kaldırılmaya çalışılmış ve halen de çalışılmaktadır. Kemalist rejim, kurulduğu günden bu güne kadar belki hiçbir İslam ülkesinde görülmeyen şekilde İslam’a karşı durmuş, toplumda eserinin dahi kalmasına tahammül edememiş ve Müslümanlara yıllardır büyük acılar ve sıkıntılar çektirmiştir.

İslam’ı yegane yaşam biçimi olarak benimseyen Müslümanlar ise, İslam düşmanlığı ve Türk milliyetçiliği üzerine kurulan laik Kemalist rejimi kabul etmemiş ve benimsememiştir. Bu yüzden Müslümanlar ile Kemalist rejim arasında yıllardır çeşitli alanlarda ve çeşitli şekillerde mücadele var olmuş ve günümüze kadar devam etmiştir.

Kemalist rejim, inkılabi Müslümanları İslam davasından uzaklaştırmak ve onları kendi sisteminde eritip sindirmek için her yola başvurduğu halde, ne İslam davasını yok edebilmiş ve ne de Müslümanları davalarından uzaklaştırabilmiştir. Dolayısıyla dünyamızın bir köy haline geldiği bu zaman diliminde, modern çağın bir taktiği olan sisteme çekme ve kontrol altına alma yöntemi, Kemalist rejimin de başvurduğu bir vasıta olmuştur. Özellikle 1980 askeri darbesinden sonra, bu yöntemi daha belirgin bir şekilde işletmeye çalışmıştır.

Yani günümüzde Kemalist rejimin Müslümanlarla mücadelesinin bir başka yüzü de, onları sisteme çekmek ve tamamen kontrolüne almaktır.

Müslümanların sisteme çekilmesi; onların tamamıyla sistem içinde hareket etmesi, sadece sistemin meşru gördüğü ve yol verdiği mücadele vasıtalarını kullanması, sistemin onay vermediği vasıtaları ise devre dışı bırakması demektir.

Dolayısıyla rejim; tevhid mücadelesi veren Müslümanları, yasaların öngördüğü çerçevede tamamen açık hareket etmeye ve yine bu yasaların belirlediği yöntem ve vasıtaları kullanmaya itmektedir. Hatta çoğu kere bunda ısrar edip diretmektedir. Çünkü böyle olunca, kafese konmuş keklik gibi bilinmeyen ve görülmeyen icraatları olmayacak, onları daha rahat takip edebilecek, istenmeyen bir gelişme olunca zamanında müdahale edebilecek ve bütün bunların ötesinde, istediği gibi kontrol altına alma imkanını bulacaktır. En önemlisi ise, yönlendirmeye çalışacaktır. Çünkü tamamen açık ve legal faaliyetler, her türlü darbeye ve provokasyona açıktır.

Günümüz şartlarında tevhid mücadelesi veren Müslümanlar için bu nokta, son derece dikkat edilmesi gereken önemli bir noktadır.

Selam ve dua ile.            M. ALİ NUR

Webmaster           25. Ağustos 2008

Mustazaf-Der, Basın Açıklamasında Sağduyuya Davet Etti

ört gün önce derneklerine yapılan saldırının ardından bugün basın açıklaması yapan Adana Mustazaf-Der şubesi, birilerinin ülkeyi çatışma ortamına çekmeye çalıştığına dikkat çekti.

ADANA- 02.08.2008'de Mustazaflarla Dayanışma Derneği (Mustazaf- Der)'in Seyhan ilçesi Gülbahçe Mahallesi 120. Sokak, 37 numaradaki bayan okuma salonuna düzenlenen bombalı saldırının ardından Mustazaf-Der bu gün 19.00’da okuma salonunun önünde bir basın açıklaması düzenledi.

Basın açıklamasında; “birçok yayın organının İslam ve Müslümanlar üzerine yalan yanlış konuşup, bilerek veya bilmeyerek, iftira ve ithamlarda bulunarak halkı yanlış istikametlere sevk” ettiğine değinerek “insaflı-vicdani muhasebe yapmalarını, anarşik, kışkırtıcı ve sinsi planlara alet olmamaları” hatırlatmasında bulunuldu.

İyilik, hoşgörü ve yardımlaşma telkinlerinin sıkça vurgulandığı , “fitne ve tahriklere” kapılmamanın altının çizildiği açıklamada saldırganlara şöyle seslenildi:

“Saldırganlara da birkaç nasihatimiz, tavsiyemiz olacak: Geçen seneden beri derneklerimize defalarca saldırılar yapılmasına rağmen, bu kadar sabırla, soğukkanlılıkla, temkinle, uyarı ile nasihatla, basın açıklaması ile cevap vermemiz iyi niyetimizin en iyi göstergesidir. Kesinlikle sabrı korku olarak telakki etmeyin, kendinizi olduğunuzdan daha güçlü görmeyin. Güçlü olsanız dahi gücünüzü halka hizmet için kullanın, baskı için, kabadayılık için kullanmaya kalkışmayın, yaşananlardan ders alın.

Camları kırmak, arabaları taşlamak, lastik yakmak; halkımızın yararına olmadığı apaçık bellidir. Bu tür emellerin peşinde olanlar daima karanlıklar, fesatlıklar içindeyken eninde sonunda teşhir olacaklardır. Bununla beraber hiç kimseye şahsi olarak bir kinimiz ve düşmanlığımız yoktur ve olmaz inşaallah.

"Basın açıklamasının sonlarında “sorumluluk bilincine sahip tüm kurum ve kişiler” olaylar karşısında duyarlı olmaya, çatışma ve kaos ortamının oluşmaması için gerekli girişimlerde bulunulmaya çağrılarak “Daha önce olduğu gibi çekilmek istendiğimiz çatışma ortamına girmeyeceğimizi, tüm oyunları bozmak için çaba harcayacağımızı bir kez daha kamuoyuna ilan ediyoruz.” denildi.

Anadolu-Der, Umut-Der, Akid-Der, Şura-Der ve İhya-Der derneklerinin desteklediği ve yüzlerce dernek üyesinin katıldığı basın açıklaması sırasında emniyet güçlerinin yoğun güvenlik önlemleri alması gözlerden kaçmadı. Basın açıklamasının ardından, olaysız bir şekilde dağıldı.

İLKHA)

 

                            Webmaster                                    02. Agustos 2008                 

►Esma ul Husna◄

 

►Huseynice Yazarlar◄

 Huseynice

Huseynice

Hoşgörü Bu mu?

 Huseynice

Tenibun

Teröristler Müslüman değil

 Huseynice

Sizden Gelenler

Merhaba kardeş

 Huseynice

Haber Yorum

Mustazaf-Der Ağrı Şubesi'nden

Zillet jı me Dure

►Huseyni SevdaYazarlar◄

Zillet Bizden Uzaktır

Hava Durumu

HUSEYNİCE || ZİLLET JI ME DURE

ŞUAN Kİ HAVA DURUMU

3 GÜNLÜK HAVA DURUMU

Kend Dilinde Hizbullah

İTHAF

Cemaatsız İslami mücadele verilemez inancıyla, bereketli ömrünü Hizbullahi Cemaat’ı oluşturma, oturtma ve geliştirmeye vakfeden, bununla da yetinmeyip Cemaat yapısının ve aziz İslam davasının korunması için kanını feda eden şehid Rehbere ithaf olunur.

Kitabı İndir

Günlük Gazeteler

Hak Söz Haber

Veda Hutbesi



Ey İnsanlar!

Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, bu seneden sonra sizinle burada belki de bir daha hiç buluşamayacağım.

İnsanlar!

Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu sehriniz (Mekke) nasıl mukaddes bir sehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.

Ashabım!

Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayasınız. Bu vasiyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildirilen kimse, burada bulunup doğrudan işitenden daha iyi anlayarak muhafaza etmiş olur.

Ashabım!

Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin! Faizin her çesidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadiır. Lakin borcunuzun aslını vermeniz gerekir. Ne zülmediniz, ne de zülme ugrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artik yasaktir. Cahiliyeden kalma bu çirkin adetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım faiz de Abdülmüttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.

Ashabım!

Cahiliye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdülmüttalib'ın torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.

İnsanlar!

Bugün şeytan, sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyetini kurmak güçünü ebedi surette kaybetmiştir. Fakat siz, bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördügünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız.

İnsanlar!

Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız, onların aile yuvasını sizin hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çignetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları te'dib edebilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşru bir şekilde, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.

Ey Mü'minler!

Size iki emanet bırakıyorum ki siz onlara sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler Allah'ın kitabi Kur'an-ı Kerim ve Sünnetimdir.

Mü'minler!

Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz helal değildir. Meger ki gönül hoşluğu ile kendisi vermiş olsun.

Ashabım!

Kendinize de zülmetmeyiniz. Kendinizin de üzerinizde hakki vardir.

İnsanlar!

Cenab-ı Hak her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeye lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardir. Babasından başkasına ait soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden baskasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tövbelerini ne de şehadetlerini kabul eder.

İnsanlar!

Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz? "-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun, diye şehadet ederiz" cevabını verdiler. Bunun üzerine Hz.Muhammed (sav):

Şahit ol Ya Rab!

Şahit ol Ya Rab!

Şahit ol Ya Rab!
dedi.

Ergenekon Dosyası İndir

İDDİANAME-1

1-400. SAYFA


İDDİANAME-2

401-800. SAYFA


İDDİANAME-3

801-1200. SAYFA


İDDİANAME-4

1201-1600. SAYFA


İDDİANAME-5

1601-2000. SAYFA


İDDİANAM6

2001-2400. SAYFA


İDDİANAME-7

2401-2455. SAYFA

 

Tasarım : Tenibun                                                                                                                                                                                     İletişim : huseynice

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol