Haber Yorum1

►Sitemize Hoşgeldiniz◄

'' وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَلَكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَا يَعْلَمُون ''

'' İzzet Allah'ındır, O'nun Peygamber'inin ve bütün müminlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler. ''( Münâfikûn Suresi Ayet 8 )

ŞEHİD SELAHADDİN ÜRÜK ANISINA / ABDULLAH HOCAOĞLU◄

Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla

İslami mücadelede öncü kadroların varlığı davanın ilerlemesi ve hizmetin gelişmesi için olmazsa olmazlardandır. Özellikle toplumun İslami değerlerden koparıldığı, Müslümanlara her türlü baskının yapıldığı ve mücadeleden bahsetmenin dahi korku olduğu bir coğrafyada hizmet daha zor ve öncü kadrolara daha çok ihtiyaç vardır. Kemalist rejimin tüm baskı ve uygulamalarına rağmen bilinçli Müslümanlar bu zorluklara göğüs germiş, sürekli olarak küfrü rahatsız eden İslami çalışmalar vücud bulmuş ve Allah’ın yardımıyla her dönemde mücadeleyi omuzlayacak öncü kadrolar yetişmiştir.

Bünyesinde mümtaz şahsiyetler barındıran ve seçkin kadrolar yetiştiren Hizbullahi hareketin öncülüğünde İslami çalışmalar hız kazanmış ve Müslüman halk bilinçlenmeye başlamıştır.

Hizbullahi hareket mensupları dava hizmeti için birçok eziyet ve sıkıntıya maruz kalmış, bu dava, başta Rehberi olmak üzere birçok seçkin mensubunu şehid vermiştir. Şehid Selahaddin ağabey de bu davanın öncü ve seçkinlerindendir. Hizbullahi hareketin bölgede hizmete başlamasıyla birlikte davadaki yerini almış ve son nefesine kadar hizmetten bir an geri kalmamıştır. Öyle ki daha verimli hizmet edebilmek için memuriyetinden ayrılmış ve tüm vaktini dava için vakfetmiştir.

5 Eylül 2001 de laik Kemalist rejim güçleri tarafından Adana Tekir yaylasında Şehid edilen Selahaddin ağabey Rehberden sonra sık sık dile getirdiği arzusuna kavuşmuş ve ilahi dergaha şehit olarak kabul yol almıştır. Davanın en sıkıntılı döneminde Selahaddin ağabeyin şahedeti büyük acı ve hüzün yaşatmıştır tüm Hizbullah erlerine. Ama aynı zamanda herkesin davaya daha sıkı sarılması için bir vesile de olmuştur şehidin kanı.

Onu tanıyan herkes bilir ki şehidin kendisini emniyete alma imkanı olmasına rağmen, davanın içinde bulunduğu hassas şartlardan dolayı hizmetin aksamaması için bunu yapmamış, tüm riskleri göze alarak hizmet alanında kalmayı tercih etmiştir. Aslında onun bu tercihinin aynı zamanda Şahadeti seçmek olduğu da biliniyordu. Çünkü her gün yeni bir operasyonun yapıldığı, yoğun takip ve göz altıların olduğu bir dönemde yapı ile diyalogda olmak, onun için riskin en büyüğüydü. O da, onu tanıyan tüm kardeşler de bunu bilmelerine ve hatta bazı kardeşlerin kendisine, bir süreliğine çekilip tedbir alması tekliflerine; “ben belki kendimi emniyete alabilirim, ama böylesi hassas bir dönemde hizmet içinde olmamak olmaz” diyerek teklifleri kabul etmemiş, cemaatsel yapının operasyonlardan dolayı süregelen sıkıntılarını bertaraf edebilmek ve çalışmaların devam edebilmesi için elinden gelen gayreti göstererek canı pahasına büyük fedakarlıkta bulunmuştur.

Şehid ağabeyimizin en belirgin özelliği; disiplinli, düzenli, planlı ve programlı oluşuydu. Her işine büyük hassasiyet gösterir ve programlarını muntazaman uygulamaya çalışırdı. Bölgede birçok alanda İslami çalışmaların gelişmesi ve halkımızın bilinçlenmesi, Allah’ın yardımı ve onun gibi değerli şahsiyetlerin gayretleriyle olmuştur. Şehid aynı zamanda büyük bir İslami birikime sahip, kültürlü ve oldukça da çalışkan bir şahsiyetti. Bulunduğu tüm alanlarda kendisiyle beraber çalışan kardeşleri için yol gösterici olmuş ve birçok kadronun yetişmesine de vesile olmuştur. Cesaret ve fedakarlığıyla her zaman örnek olan Şehid Selahaddin, daha önce tağuti rejim tarafından göz altına alınıp yoğun işkenceye maruz kalmış ve bir süre zindanda kalarak cemaatin zindandaki ilk kadrolarından olmuş ve orada da verimli çalışmalar yapmıştır. Zindandan tahliye olduktan sonra da çalışmalarına aralıksız devam eden Şehid, davanın en mahzun olduğu bir dönemde Kemalist rejim güçleri tarafından yapılan bir operasyonda Şahedete kavuşmuştur.

Şüphesiz ki davalara öncü olan kadroların ve hizmeti yönlendiren böylesi azizlerin yerleri doldurulamaz. Ama onların, uğruna mücadele ettikleri davaları, bu yoldaki tecrübeleri ve öğretileri esas alınarak yolları sürdürülebilir. Onların yollarını sürdürmek demek, bıraktıkları mirasa sahip çıkmak, öğretilerine riayet etmek ve takipçileri olmak demektir.

Ne mutlu ona ki mücadele hayatı boyunca bir çok güzelliğe vesile olmuş ve Allah Resulü (sav)’nün “Allah yolunda öldürülmem, bana bütün evlerde ve çadırlarda yaşayanların benim olmasından daha sevgilidir.” (Nesâî, Cihâd 30) sözleriyle dünyadaki her değerden üstün tuttuğu şahadete kavuşmuştur. Elbette böylesi bereketli bir ömrün şahadetle noktalanması, şehid açısından ilahi bir lütuftur. Bu aynı zamanda İslam uğruna mücadele veren tüm müminlerin gayesi ve hedefidir.

Şüphesiz ki o ve tüm İslam şehidleri: “Allah'ın kendi fazlından onlara verdikleriyle sevinç içindedirler. Onlara arkalarından henüz ulaşmayanlara müjdelemeyi isterler ki onlara hiç bir korku yoktur, mahzun da olacak değillerdir.”( -Al-i imran S. 170) ayetinin müjdesiyle istediklerine kavuşmuş, sevinç içersindedirler ve geride kalan kardeşlerinin mahzun olmayacaklarını müjdelemekte, dava hizmeti için tüm müminlere teşvik ve örnek olmaktadırlar.

Rabbimiz İslam davasını ve çalışmaları böylesi mümtaz şehidlerin kanlarıyla bereketlendirir, inşallah.

Kıymetli ağabeyimiz sizleri çok özlüyoruz. Rabbimiz şahadetinizi kabul etsin, makamınızı yüceltsin ve sizinki gibi bir hüsn-ü akibet bizlere de nasip etsin.

Allah’a emanet olunuz.

ABDULLAH HOCAOĞLU

Webmaster           05. Eylül 2008

►Mustazaf-Der Adana Şube Başkanına Yine Tahliye Çıkmadı◄

Adana’da bir yıldan fazla süredir tutuklu olarak yargılanması devam eden ve aralarında Mustazaf-Der Adana Şube başkanının da bulunduğu davada tahliye çıkmadı.

ADANA-Hizbullah üyesi olmaktan yargılanan ve aralarında Mustazaf-Der Adana Şube Başkanı Abdulkadir Turgay’ın da bulunduğu 4 sanıklı davanın 12. celsesi bugün 15.30 itibariyle görüldü. Tutuklu sanıklar Abdulkadir Turgay, İzettin Ortaç, Agit Aslan ve Muhsin Tuğa’nın hazır bulunduğu celseden yine tahliye çıkmadı.

Mahkeme başkanı ve heyetinin tatilde olduğu duruşmada söz alan Abdulkadir Turgay’ın Avukatı M. Hüseyin Yılmaz: “Sanık Abdulkadir Turgay yönünden atılı suçu işlediğine dair herhangi bir delil yoktur. Müvekkilim Abdulkadir Turgay dernek başkanıdır. Kendisine polis veya bazı kişilerce komplo kurulmuştur. Tutuklu olarak yargılanmasına sebep olan söz konusu iddiaya göre dernek başkanı olan Turgay'ın Adana'dan Mersine gittiği, aranan bir şahsın evinin eşyasını alarak Adana'da yoksul halka dağıttığı yönündedir. Ayrıca bu suçlamanın ve Turgay'ın yakalanmasının ev taşıma işinden 9 ay sonra meraklı bir vatandaşın ihbarı ile olması ayrı bir vakadır. Bu suçlamalar ile ilgili hiçbir delil yoktur ve tamamı ile asılsızdır.” dedi.

Av. M. Hüseyin Yılmaz savunmasının devamında: “Daha önce iddianamede yer alan söz konusu evin sahibesi bayanın, Turgay’ı resminden teşhis ettiği yer alırken geçen mahkemeye getirilen ev sahibesinin “Bu kişi (Turgay) değildi” demesi ise bu işin tamamı ile bir komplo olduğunu göstermektedir. “ diyerek müvekkilinin yargılanmasının tamamen bir komplo sonucu olduğunu öne sürdü.

Av. M. Hüseyin Yılmaz’ın bir yıldan fazla yargılanmakta olan müvekkilinin mağduriyetini dile getirdiği ve tahliye talebinde bulunduğu duruşma yarım saat içinde son bulurken duruşmadan tahliye çıkmadı. Mahkeme duruşmayı 15. 10. 2008 tarihine erteleyerek duruşmaya son verdi.

( İLKHA )

Webmaster           13. Ağustos 2008

Mustazaf-Der ve Şura-Der’e Saldırı Düzenleyen Zanlılar Adliyede (Yorumsuz )

Şura-Der ve Mustazaf-Der binalarına molotof ve ses bombası atılmasından sonra yapılan çalışmalarda yakalanan 11 zanlı bugün adliyeye sevk edildi.

 ADANA- Edinilen bilgiye göre 31.07.2008 tarihinde Seyhan İlçesi Yenibey Mahallesinde bulunan Şura-Der'e düzenlenen molotof kokteyl ve 02.08.2008 tarihinde de Gülbahçe Mahallesi 120. Sokakta bulunan Mustazaf-Der binasına atılan ses bombası olayı ile ilişkisi olduğunu sanılan 1'i kadın 11 zanlı dün sabah saatlerinde emniyetin düzenlediği baskınlarda yakalandı.

Yakalanan 11 kişi bir günlük emniyet sorgularının ardından bu gün adliyeye sevk edildi.

İlkha

                            Webmaster                                    06. Agustos 2008                 

ADANA MUSTAZAF-DER'E BOMBALI SALDIRI ( YORUMSUZ )

Adana’nın Gül bahçesi Mahalle'sinde bulunan Mustazaf-Der’e bomba atıldı. Derneğin Mustazaf'lara yaptığı yardımların önünü almak olarak değerlendirildiği ve uzun zamandır yakalanan barış ortamının yerine kaos getirmek isteyen taşaron gruplar tarafından yapıldığı da ihtimaller dahilinde olduğu kaydediliyor.

 Olay, dün saat 23.40 sıralarında Gülbahçe Mahallesi 13286 Sokak'ta meydana geldi. Plakası belirlenemeyen bir otomobilden inen kimliği belirsiz 3 kişi, Mustazaf- Der Gülbahçe bayan Okuma Salonu'na bomba attığı, merdiven boşluğundan atılan bomba büyük bir gürültüyle patlarken, içerde Kur-an okuyan yaklaşık 15 kişi panik halinde sokağa kaçıştığı bildirildi.

ANF haber ajansının haberine göre, ‘Öz Savunma Birlikler’ adlı taşaron grubun saldırıyı üstlendiği iddia edildi. Ayrıca Mustazaf-Der'e (Mustazaflar ile Dayanışma Derneği) atılan bombayı Sarı İbrahim anısına söz konusu grubun düzenlediği de ileri sürüldü. Olayda okuma salonu olarak kullanılan bina kullanılamaz hale geldiği bildiriliyor.

Gülbahçe Mahallesi 13286 Sokak'ta bulunan okuma salonuna, mahallede dini esasları önemsediği, halka doğru bilgiler yaydığı, gençlerin okullarda başarılı olması ve mahallede huzur getirmeye neden olduğu için saldırı yapıldığı kaydedildi

KAYNAK HABER5

                            Webmaster                                    04. Agustos 2008                 

GÜLEN CIA'DAN MI BESLENİYOR ? (YORUMSUZ)

ABD İçişleri Bakanlığı adına savunma yaparak Fethullah Gülen'in oturma izni başvurusunun reddedilmesini sağlayan savcıların gerekçeleri arasında, 'Gülen hareketinin finansmanına CIA'in katıldığı kuşkusu' da yer aldı.

Fethullah Gülen'in ABD İçişleri Bakanlığı'na başvurusunu yaptığı I-140 vizesinin reddedilme nedenleri ortaya çıktı. Amerikan yasaları gereği her sene kısıtlı sayıda verilen ve "iş, bilim, sanat, eğitim ve spor alanında olağanüstü yetenekli" kişilere oturma ve çalışma imkânı sunan vize talebinin reddedilme nedenleri arasında Gülen'in eğitim alanında başvuru yapmasına rağmen bu alanda direkt faaliyette bulunmaması ve bu konudaki "olağanüstü yeteneğini" belgeleyememesi gösterildi.
21 Kasım 2006 tarihinde Gülen'in I-140 vizesi için yaptığı başvuru İçişleri Bakanlığı tarafından bir yıl sonra reddedildi. 18 Aralık 2007'de bir kez daha aynı vize ve oturma izni için başvuran Gülen bu kez toplam 26 akademisyen, din adamı ve aralarında Morton Abramovitz ve Graham Fuller, Mehmet Sağlam gibi isimler tarafından kendisi hakkında yazılmış referans mektuplarını da mahkemeye sundu. Mart 2008'de Gülen'in temyiz isteği reddedildi. Mahkeme davacı Gülen ve davalı İçişleri Bakanlığı'ndan son bilgi ve belgelerini önceki gün tekrar istedi.

'Para karşılığı yazdırıyor'

İçişleri Bakanlığı adına savunma yapan Savcı Patrick Meehan ve Mary Catherine Frye imzasıyla sunulan 4 Haziran 2008 tarihli belgelerde "Davalı, kendisinin din adamı olduğunu ve eğitim alanında çalışmalar yaptığını belirtiyor. Oysa, eğitimci olduğunu gösteren hiçbir belge sunmadığı gibi kendisini akademisyenlerle çevreleyip para karşılığı kendi görüşlerinin tartışıldığı konferanslarda konuşturuyor ya da görüşlerini yazdırıyor" saptaması yapıldı.
"Davacı'nın (Gülen) sunduğu deliller göstermektedir ki, kendisi siyaset ve din konularında çok etkili bir hareketi yönetmektedir. Ama bu çok özel yetenekte insanlara verilen vizeyi almasına hak veren bir alan değildir" diyen savcılık makamının kararı kabul gördü.
Gülen'in avukatları bu kararı da bozmak için "ara karar çıkartma" isteminde bulundu. Buna yanıt olarak 18 Haziran'da Savcılık makamınca Pennsylvania Doğu Bölgesi Mahkemesi'ne sunulan belgelerde şöyle denildi:

'Din ve siyasetle ilgili'
"Davacı eğitim konusunda uluslararası alanda takdir kazandığını iddia etmektedir. Oysa kendisi, 'olağanüstü yetenekli' eğitimciler arasında olmadığı gibi eğitimci bile değildir. Kendisi delillerde de sunulduğu gibi büyük ticari kaynakları bulunan etkili dini ve politik bir hareketin lideridir. Dinlerarası diyalog ve tolerans da bu statüde vize verilen alanlar değildir."
Gülen'in "dini hoşgörüyü eğitim kurumlarına içine sokan metotlar geliştirdiği iddiasına" da yer veren savcılık makamı "Ancak davacı, bu metotların ne olduğunu gösteren bir delil sunmamıştır. Yazıları bir müfredat modeli ya da metodoloji içermemektedir. Kendisinin eğitmenlik yaptığını belgeleyen bir delil dahi bulunmamaktadır" dedi.
Savcılık makamı ayrıca Londra'da Lordlar Kamarası'nda Gülen için düzenlenen toplantının da sadece o mekânda yapıldığını, Gülen'in Konferansı "İngiliz hükümetinin desteklediği" iddialarının yanıltıcı olduğunu belirtti.
Londra'daki Gülen Konferansı'ndaki sunumlardan faydalanan savcılık makamı "deliller de göstermektedir ki, davacı kendi hareketinin organize ettiği ve masraflarını karşıladığı toplantılarda bulduğu desteği kendisini 'âlim' olarak göstermekte kullanmaktadır" dedi.

'CIA şüphesi bile var'
"Gülen hareketinin, yürüttüğü projelerin finansmanında kullanılan paraların büyüklüğü nedeniyle Suudi Arabistan, İran ve Türk hükümetleriyle gizli anlaşma içinde olduğu iddiaları dile getirilmektedir. CIA'in de bu projelere finansal ortaklık ettiği şüpheleri bulunmaktadır" diyen savcılık, Gülen'in sunduğu onlarca destek mektubundan hiçbirinin bir eğitimciden gelmediğini" ileri sürdü.

İkinci buluşma yalan
Gülen'in aldığı ödüllerin gerçek ödül bile sayılmasının şüpheli olduğuna yer veren Savcılık makamı, "Davacı'nın UNESCO ödülünü aldığı törende Papa 2. Jean Paul'le bir kez daha görüştüğü iddiası doğru değildir. Papa, ödül tarihinden altı ay önce ölmüştü" dedi. 

Konuşma kasetleri yok
Gülen'in bütün kitaplarını Işık Matbaası'na bastırdığını belirten savcılık makamı, bunların bilimsel çalışma olduğunun söylenemeyeceğini, eğitimle alakası olmadığını, hepsinin dini yayınlar olduğunu belirtirken, Gülen'in eğitim ve sanatsal değer taşıdığı iddia edilen ve Türkiye'de çok tartışma yaratan konuşmalarının video kayıtlarının mahkemeye sunulmadığının altını çizdi.

Gelecek planları belirsiz
Savcılık, iddianamesinin son bölümünde Gülen'in "gelecek planlarını" açıklamadığını, eğitim alanında çalışmaya devam edeceğine dair hiçbir işaret vermediğini yazdı. İddianamede "Kendisi hakkında konferanslar düzenleyip yazılar yazdırması eğitim alanında olağanüstü bir faaliyet sayılmaz" denildi.

25 milyar dolarlık güç
Savcılığın önceki gün teslim ettiği yeni belgeler arasında da Gülen cemaatinin mali yapısına dair iddialar yer aldı ve cemaatin 25 milyar dolarlık bir büyüklüğe ulaştığına vurgu yaptı. "Okullar, gazete, üniversite, sendikalar, televizyonlar. Bunların birbiriyle ne kadar bağlantılı olduğu tartışılıyor. İş yapma şeklinde hiçbir şeffaflık yok" iddiasını dile getiren Savcılık, "Gülen'in kendi açıklamaları da gösteriyor ki, kendisi felsefesini eğitim yoluyla yayan bir din adamıdır ama eğitimci değildir" dedi.

Naylon üniversite şüphesi
Savcılık, Gülen'in ABD'de kurdurduğu Virginia International University'ye de değindi. Belgede, "Okulun hareketle ilişkisinin hiçbir yerde yer almadığı vurgulanarak, "Bu okulun ne kadar prestijli bir kurum olduğu tartışmalıdır" ifadesi yer aldı.

cecen.org

                   Webmaster                 26.Temmuz 2008                  

BAŞBAĞLAR KATLİAMI

HUSEYNİCE         ZİLLET JI ME DURE

Başbağlar'ı Unutmadık; Unutturmayacağız!

Faşizmin çirkin yüzünü gösterdiği bir köy: Başbağlar… Madımak olayı sürekli gündeme getirilerek Sivaslı Müslümanlar linç edilirken; Sivas olaylarıyla hiçbir ilgileri olmadığı halde Başbağlar halkına yaşatılan hunharca katliam görmezden gelinmeye devam ediyor.

 

 

 

Oy Başbağlar oy Başbağlar

Garip anam başın bağlar

Bağladı diye besbelli

Yağdı üstüne kurşunlar…

 

Önce akşam ezanını okumakta olan İmam Adil'i susturdular; köy meydanına getirerek önce bıçakladılar, ardından kafasına sıktılar genç imamın. Evleri, camiyi, okulu ateşe verdiler. 33 köylüyü diri diri yaktılar, kurşunladılar…

2 Temmuz'da Sivas Madımak'ta 33 kişinin dumandan boğularak ölmesine misilleme olarak hemen üç gün sonra gerçekleştirilen Başbağlar katliamının üzerinden tam 15 yıl geçmesine rağmen yaralar hala sarılamadı. 5 Temmuz 1993 tarihinde Erzincan'ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar köyüne bir katil sürüsü, akşam namazı sırasında baskın yaparak, 33 kişiyi hunharca katletti. Üzerinden 15 yıl geçen katliamdan geriye yetim çocuklar, dul kadınlar, gözyaşı ve ağıtlar kaldı. Suçsuz günahsız 33 insanını kaybeden Başbağlar, bugün dahi yitirdiklerini anarak kan ağlamaya devam ediyor.

Kartel medyası, Madımak olayını adeta bir kampanya gibi 'anma ve suçlama' havası içinde ısıtıp ısıtıp gündeme getirirken, Erzincan'ın Kemaliye İlçesi Başbağlar köyünde 33 masum insanın katledilmesine sessizliğini sürdürüyor.

SİVAS'A İDAM SEHPASI KURANLAR BAŞBAĞLAR'IN KATİLLERİNİ SEYREDİYOR

Sivas olaylarından sonra şahin olan devlet güçleri, sıra Başbağlar katillerine gelince kör sağır ve dilsizleri oynuyorlar. Sivas'ta Aydınlık dergisinin ihbarlarıyla tutuklanan suçsuz Müslümanlara idam cezası veren sistem, Başbağlar katillerini yakaladıktan sonra "bazı siyasilerin araya girmesiyle" serbest bırakıyor. Ardından yakalama emrini yeniden çıkarıyor ama bir daha da yakalayamıyor!!!

"Devlet baba", Sivas'a sahip çıkmış; Başbağlar'ın çığlığını duymamıştı! Başbağlar'daki mazlumların yanına jandarma bile saatler sonra gidiyor, üç saat ortalarda dolanan ve geri dönen vali dışında hiçbir resmi görevli köye uğramıyor, insanlar aç açıkta, battaniye ve çadır bile olmaksızın sefil bir halde terk ediliyorlardı.

Başbağlar katliamının 15. yıldönümünde katillerin hâlâ yakalanmadığını söyleyen Başbağlar Köyü Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Mehmet Aydın, katillerin yakalanmamasının acılarını daha da artırdığını söyledi. Başbağlar'ın yok edilmek istendiğini belirten Aydın, katiller yakalanmadığı sürece acılarının dinmeyeceğini kaydetti. Başbağlar katliamının geride bıraktığı 300'e yakın yetim ve dul insana da dikkat çeken Aydın, Başbağlar katliamının geride bıraktığı çocukların yetim ve boynu bükük büyüdüğünü söyledi. Yetim kalan çocukların bugün birer delikanlı olduğunu hatırlatan Aydın, "Bu çocukları babasız bırakanlardan, kadınları dul bırakanlardan hesap sorulmaması, yüreğimizi yakıyor" dedi.

Sözde aydın, yazar ve kartel medyasının Sivas olaylarında ölenler için her yıl ortalığı ayağa kaldırdığını ve Başbağlar'da katledilen masum insanları görmeyerek ikiyüzlü davrandığını vurgulayan Aydın, "Sivas'ı her yıl abartarak gündeme getiren bazı basın kuruluşları, niçin Başbağlar katliamını görmezden geliyorlar? Yoksa onlara göre; Başbağlar, Türkiye'nin bir parçası değil mi? Orada şehit edilenler bu ülkenin vatandaşları değiller mi? Bir köy haritadan silinmek istendi, 33 masum hunharca şehit edildi ve bu olay aydınlanmadı" dedi.

HAKSÖZ-HABER

İşte sosyal faşizmin utanç kareleri:

5 Temmuz 1993 te tarihe geçmiş bu elem verici hadiseyi nefretle kınıyoruz. Rabbim mutlak Zuntikamdır. Başbağlar da hayatını kaybetmiş bu Şehid kardeşlerimize rahmet ve yakınlarına sabrı cemil diliyoruz.

Huseynice Editör

TÜM ŞEHİDLERİN İSİMLERİ İÇİN TIKLAYIN

                   Webmaster                 05.Temmuz 2008                  

 

Hizbullah ana davasında Sanıklar Ramazan ayı için özel talepte bulundu (Yorumsuz )

Aralarında Hizbullah'ın Üst Düzey Sorumlularının da Bulunduğu 31 Sanıklı Hizbullah Ana Davasına Devam Edildi. Bugünkü Duruşmada Sanıklar, Bir Sonraki Duruşmanın Orucun Tutulacağı Ramazan Ayına Denk Gelmemesi Talebinde Bulundu.

Hizbullah'ın üst düzey sorumlularının da aralarında bulunduğu 31 sanıklı Hizbullah ana davasına devam edildi. Bugünkü duruşmada sanıklar, bir sonraki duruşmanın orucun tutulacağı Ramazan ayına denk gelmemesi talebinde bulundu.

Sanıkların isteğini dikkate alan mahkeme, Hizbullah ana davası duruşmasını Ramazan ayından sonraya erteledi.

 

Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmada tutuklu 25 sanık ve avukatları Hüseyin Yılmaz ile Mehmet Anul hazır bulunurken, 3'ü tutuklu, 1'i gıyabi tutuklu, 2'si tutuksuz yargılanan toplam 6 sanık ise duruşmaya katılmadı.

 

İddia makamı bir önceki celsede 520 sayfadan oluşan mütalaasını tekrarladı.

 

Söz alan sanık Mehmet Veysi Özel, başkasının kolluk ifadesine dayanılarak üzerine atılı bir eylemin olduğunu, sözkonusu eylemi de kendisinin yapmadığını savunarak, tahliyesini istedi.

 

Sanık Rıfat Demir de kendisinin öldürdüğü iddia edildiği Seyithan Aydın'ın yaşadığını ve mahkemede tanık olarak dinlenmesini talep etti.

 

Sanıklar avukatı Hüseyin Yılmaz da müebbet hapis cezasıyla yargılanan müvekkili Mehmet Ezme'nin işlemediği ve alakası olmadığı bir suçtan tutuklu olduğunu savundu. Sanık avukatları müvekkillerinin tahliye edilmesini talep etti. Avukatları, mütalaaya karşı esas hakkındaki savunmayı hazırlamak için eksiklikleri olduğu nedeniyle ek süre istedi. Mahkeme heyeti, sanık avukatlarının esas hakkındaki savunmalarını yapmak için duruşmayı ileri bir tarihe erteldi.

 

İddia makamı mütalaasında aralarında üst düzey sorumlularının da yargılandığı Hizbullah ana davasında savcı, 22 sanığa müebbet hapis cezası istemişti. Savcı, 5 sanık için 'örgüt üyeliği'nden ceza, 2 kişinin beraatına, ölen ikisinin davasının düşürülmesine karar verilmesini talep etmişti.

İstanbul Beykoz'da, 17 Ocak tarihinde düzenlenen ve Hüseyin Velioğlu'nun öldüğü operasyonda sağ yakalanan örgütün üst düzey sorumluları Edip Gümüş ve Cemal Tutar'ın da aralarında bulunduğu sanıklar 2000 yılında Diyarbakır DGM'de yargılanmaya başlanmıştı.


cihan

                   Webmaster                 03.Temmuz.2008                  

  KÜRTLERDE BİRLİK SORUNU (SIDKI ZİLAN)


Milletler için ittifak-birlik hayatidir. Bizler de ihtilaf illetinden ancak bununla kurtulabiliriz. Üzerinde ittifak edeceğimiz konuların-önceliklerin tespiti ve bu önceliklerin elde edilmesi için araçlara ihtiyacımız vardır.


Bugün için hepimizi temsil eden bir devletimiz, milli bir örgütümüz yoktur. Parçalı durumumuz fiiliyatımıza da yansımaktadır. Milli düşünmek ve milli davranmaktan ziyade, kendi örgüt, cemaat veya gurup aidiyetimizle işler yapmakta ve yol almaya çalışmaktayız.


Haliyle milli siyaset ve sorunlar yerli yerinde durmaktadır. Hep şikâyet ediyor ve yekdiğerimizi suçluyoruz. Oysa dert yanmaktan ziyade iş yapmak, birlik arayışlarına hız vermek gerekmektedir.

Kuzey Kürdistan gerçeğine bakıldığında; bu işe öncülük edebilecek iki kesim bulunmaktadır. Biri PKK-DTP diğeri de İlim Cemaatidir. Bu iki kesimden biri bile tek başına Kuzey Kürdlerini temsil edebilecek yetenek ve örgütlemeden yoksundur. İki kesimin bir araya gelmesi durumunda,  hedefe büyük ölçüde yaklaşılmış ve ekseriyetin temsil edildiği bir yapı vücuda gelmiş olacaktır.

İki kesimin de gündeminde bu ve benzeri konuların olmadığını biliyoruz. PKK-DTP çevresinin Barış Meclisi ve benzeri girişimleri de bu ihtiyaca cevap vermekten uzaktır. Doğrudan yüzünü Kürdistan’a dönecek,  Kürdî ve Kürdistanî aidiyeti önemseyen, Türkiyelilik ve Türkiye partisi gibi içi boş, gerçekliği olmayan söylemleri bir tarafa bırakacak bir anlayışa ve tüm eğilimleri, özellikle zıt ve hasım eğilimleri bir çatı altında buluşturacak bir yapıya ihtiyaç vardır.

İlim Cemaati ise Kürd ve Kürdistan demekten çekinmekte, bu alanı kendi elleriyle eskiden hasmı olan PKK-DTP çizgisine terk etmiş bulunmaktadır. Keza, anlaşılmaz bir şekilde dünyadaki İslamî hareketlerle ( ne kadar İslamî oldukları da ayrı bir konu ) dirsek temasını sürdürürken; kendine, kendi sorununa yabancılaşmaktadır.

Kürdistan’ın bağımsızlığı Filistin veya Çeçenya’nın bağımsızlığından daha önemsizmiş gibi veya Kürdistan’ın Kemalist işgalden kurtulması, Irak veya Afganistan’ın işgalinden daha önemsizmiş gibi bir tavır içerisindedirler.

Bu çekingenlik o boyutlara varmaktadır ki Batman gibi bir yerde Filistin’e destek için yaptıkları mitingde sıradan birçok Filistinli şehidin posteri taşınırken; Kürdistan’ın fedakâr evlatları birçok şehidin ismi ve mücadelesi es geçilebilmektedir. Hatta kendi liderlerinin ( rahmetli Velioğlu ki Kemalist devlet güçleri tarafından şehid edildi ) posterini taşımaktan çekinen bir ruh haliyle hareket etmektedirler. Bu kadar kendi gerçekliğine yabancılaşmış bir hareketin geleceği ne olur, doğrusu merak ediyorum.

Bu dağınıklık ve ittifaksızlık içerisinde; PKK-DTP ve İlim Cemaati dışında kalan kesimlerin bir ittifak umuduyla baktıkları TEVKURD projesi de kimilerine göre sekteye uğramak üzeredir. Bunun nedenleri üzerinde durmak ve dağınıklığı eleştirmek hepimizin hakkıdır. Nitekim bendeniz de bunu yapıyorum. Ama eleştiriyle sınırlı bir ilgi ve alaka yetersiz ve haksızdır. Milli bir mesele olan Birlik Sorununa hepimizin taraf olması ve gerçekleşmesi için çaba sarf etmemiz gereklidir.

TEVKURD,  aleni çalışma tarzını ve meşruiyeti esas alan, meşru müdafaa dışında şiddet seçeneğini dışlayan bir yapılanma olarak varlık sahnesine çıktı. Tevkurd yasal bir kurum olmadığı gibi, illegal bir yapılanma da değildir.

Geldiğimiz noktada; yasal kurumların ( HAK-PAR ve diğerleri ) Tevkurd’e fiilen üye olması hususunda zorluklar bulunduğu müşahede edilmiştir. Keza, Tevkurd açısından da illegal bazı yapıların üyeliği ve üyelik tarzları tartışma konusudur. Haliyle Tevkurd’e üye olan bazı girişim, çevre ve fertlerden başka; Tevkurd bünyesinde temsil edilen örgüt, siyasi parti, dernek veya vakıf bulunmamaktadır. 

Sonbaharda, Eylül ayında böyle bir tablo ile Kongresini yapacak olan Tevkurd’u bekleyen sorunların başında, yola nasıl devam edeceğine ilişkin soru veya sorundur. Tek tek fertlerin temsil edileceği bir örgüt mü veya kurumların da destek verdiği yarının Milli Birlik örgütü mü?

Bu noktada mevcut Tevkurd yöneticilerini ve üyelerini suçlamak gereksiz olmasa da bence haksızlıktır. Bu sorun ile ilgili zamanını, imkânlarını seferber etmeyip de afakî olarak görüş bildirmek ne kadar gerçekçidir. Kürdistan’ın mevcut durumunu bilmeden, halkımızın görüşlerini, olaylara bakışını tespit etmeden tepeden inmeci çözümler sunmak hakkaniyete bağdaşır mı?

Biz, Tevkurd olarak sorunu aleni olarak sahiplenerek, baskıları cepheden karşılayarak, çalıyı dolanmadan meselenin mahiyetine, manasına ilişkin görüşümüzü kamuoyuyla ve haliyle muhataplarımızla da paylaştık.

Sorunun Kuzey Kürdistan’da Kürdlerin kendi geleceklerine ilişkin özgür kararlarını vermesi sorunu, siyasi iktidar sorunu olduğunu öncelikle belirttik ve buna ilişkin tutumumuzu elan da muhafaza etmekteyiz.

İkincisi; PKK-DTP, İlim Cemaati ve benzeri halk desteği güçlü olan kurum ve örgütlerin de içinde olacağı bir Kongre, Cephe ihtiyacının varlığına hala da inanıyor ve Kürdleri kendi sorunlarına sahip çıkmaya çalışıyoruz.

Üçüncüsü; Kürdlerin husumeti, didişmeyi, kardeş kavgasını bir tarafa bırakarak ( özellik hain ve münafık suçlamalarının rafa kaldırılması gerektiği ) işbirliği ve beraber iş yapma geleneğinin oluşturulması gereğine inanıyoruz.  Bu konuda herkese ve özellikle ismi geçen güçlere büyük görevler düşmektedir.

Sıdkı Zilan nasname

                   Webmaster                 30.Haziran.2008                  

►Esma ul Husna◄

 

►Huseynice Yazarlar◄

 Huseynice

Huseynice

Hoşgörü Bu mu?

 Huseynice

Tenibun

Teröristler Müslüman değil

 Huseynice

Sizden Gelenler

Merhaba kardeş

 Huseynice

Haber Yorum

Mustazaf-Der Ağrı Şubesi'nden

Zillet jı me Dure

►Huseyni SevdaYazarlar◄

Zillet Bizden Uzaktır

Hava Durumu

HUSEYNİCE || ZİLLET JI ME DURE

ŞUAN Kİ HAVA DURUMU

3 GÜNLÜK HAVA DURUMU

Kend Dilinde Hizbullah

İTHAF

Cemaatsız İslami mücadele verilemez inancıyla, bereketli ömrünü Hizbullahi Cemaat’ı oluşturma, oturtma ve geliştirmeye vakfeden, bununla da yetinmeyip Cemaat yapısının ve aziz İslam davasının korunması için kanını feda eden şehid Rehbere ithaf olunur.

Kitabı İndir

Günlük Gazeteler

Hak Söz Haber

Veda Hutbesi



Ey İnsanlar!

Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, bu seneden sonra sizinle burada belki de bir daha hiç buluşamayacağım.

İnsanlar!

Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu sehriniz (Mekke) nasıl mukaddes bir sehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.

Ashabım!

Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayasınız. Bu vasiyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildirilen kimse, burada bulunup doğrudan işitenden daha iyi anlayarak muhafaza etmiş olur.

Ashabım!

Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin! Faizin her çesidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadiır. Lakin borcunuzun aslını vermeniz gerekir. Ne zülmediniz, ne de zülme ugrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artik yasaktir. Cahiliyeden kalma bu çirkin adetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım faiz de Abdülmüttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.

Ashabım!

Cahiliye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdülmüttalib'ın torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.

İnsanlar!

Bugün şeytan, sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyetini kurmak güçünü ebedi surette kaybetmiştir. Fakat siz, bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördügünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız.

İnsanlar!

Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız, onların aile yuvasını sizin hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çignetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları te'dib edebilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşru bir şekilde, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.

Ey Mü'minler!

Size iki emanet bırakıyorum ki siz onlara sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler Allah'ın kitabi Kur'an-ı Kerim ve Sünnetimdir.

Mü'minler!

Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz helal değildir. Meger ki gönül hoşluğu ile kendisi vermiş olsun.

Ashabım!

Kendinize de zülmetmeyiniz. Kendinizin de üzerinizde hakki vardir.

İnsanlar!

Cenab-ı Hak her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeye lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardir. Babasından başkasına ait soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden baskasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tövbelerini ne de şehadetlerini kabul eder.

İnsanlar!

Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz? "-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun, diye şehadet ederiz" cevabını verdiler. Bunun üzerine Hz.Muhammed (sav):

Şahit ol Ya Rab!

Şahit ol Ya Rab!

Şahit ol Ya Rab!
dedi.

Ergenekon Dosyası İndir

İDDİANAME-1

1-400. SAYFA


İDDİANAME-2

401-800. SAYFA


İDDİANAME-3

801-1200. SAYFA


İDDİANAME-4

1201-1600. SAYFA


İDDİANAME-5

1601-2000. SAYFA


İDDİANAM6

2001-2400. SAYFA


İDDİANAME-7

2401-2455. SAYFA

 

Tasarım : Tenibun                                                                                                                                                                                     İletişim : huseynice

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol